5 Mart 2010 Cuma

Madem Ermenisin...


A.B.D. Temsilciler Meclisi dün akşam saatlerinde Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısını oylamaya sundu. Oylama sonucunda 23 evet ve 22 hayır oyu çıktı ve Tasarı kabul edildi. Öncelikle belirtelim bu tasarının şu anda bir bağlayıcılığı yok. Daha önce 10 kez yaşanan bu durum bugün 11. kez yaşandı ve daha öncekiler gibi bu da yasalaşmadı. En azından şimdilik yasalaşmadı. Bundan sonra yasalaşıp yasalaşmayacağını göreceğiz. A.B.D.’de işler şöyle yürüyor. Temsilciler Meclisi bir toplantı yapıyor. Bu toplantılar genelde münazara şeklinde sürüyor ve sonucunda başkan isterse bunu oylamaya sunuyor. Oylamada çıkan sonuca göre Meclisten çıkan karar Temsilciler Meclisi Genel Kuruluna sunuluyor. Bu bir tavsiye niteliğinde “Gelin bu konuyu bir tartışalım” gibilerinden. En son Küçük Bush döneminde de aynısı olmuş, Bush konunun Temsilciler Genel Kurulu’nda tartışılmasına gerek olmadığına karar vermişti. Bu da A.B.D.’nin demokrasi zemini işte. Belki Obama peşin aldığı Nobel Ödülü'nün taksitlerini daha yapıcı çözümler üreterek ödemeye başlar bundan sonra.

Benim bu yazıda anlatacaklarım kararın olumlu ya da olumsuz yanları olacak. Soykırımın olup olmadığı, benim bu konudaki fikirlerimden ziyade bu tarz oylamaların sonucunda oluşacak zemine bir göz atmak, durumumuzu incelemek için bu yazıyı yazıyorum.

Geçen yaz Bodrum Havalimanı’nda kızımla uçak bekliyorum. Leyla sıkılmasın diye ona inip kalkan uçakları gösteriyorum camdan. Eğleniyoruz ama hemen yanımda cama iliştirilmiş bir afiş gözüme çarpıyor. Afiş uzun bir yazı da içeriyor ve iki fotoğraf barındırıyor. Yazıda “Sözde Ermeni Soykırımı”nın aslında olmadığı fotomontajla yapılmış fotoğraf argümanıyla (aslında olmayan bir fotoğrafın fotomontaj olduğu açıklanıyor) kanıtlanmaya çalışılıyor. Afiş çok kötü, metin zaten rezalet ve yanındaki albenili Biskrem reklamı “Abi sen nerelisin” diyor Bodrum Belediye Başkanlığı’nın hazırlattığı afişe. Elbette afişin grafik ve metin yönünden artılarını eksilerini tartışmayacağız ama tartışılması gereken asıl noktaya ufak bir ışık tutuyor o afiş. Bizim Ermeni Hadisesi’ne bakışımız işte tam bu minvalde oldu. İnsanlar (özellikle Türkiye’de yaşayanlar) Ermeni Soykırımı olmuştur ya da olmamıştır çerçevesinde baktılar olaya. Argümanlar hep birbirine benzeyen örneklerle süslendi. “Ama savaş halindeydik” ya da “Onlar da öldürdü, bizi sırtımızdan vurdu” en kuvvetli hatta tek argümandı. Bir Ermeni tartışması yaşandığı anda, çok özür dilerim ama, argüman “Madem Ermenisin o zaman …….” tekerlemesinden öteye gitmedi. Tarihsel ya da sosyolojik araştırmalar yapılmadan, politik kökenleri araştırılmadan konuyu düşmanlık seviyesine indirdik daima.

Bugünde bu böyle…

İlk önce durumun öncesine bakalım. Günlerdir konu Türkiye basınında da yabancı basında da tartışılıyor. Aklı selim yazarlar çizerler konunun Ermeni Diasporası önderliğinde yürütüldüğünü, Ermeni Diasporasının böylesi bir tartışmaya ihtiyacı olduğunu vurgulayıp duruyor. Bunu bilmek için kitapları yalayıp yutmaya, uluslar arası ilişkiler dalında yüksek lisanslar doktoralar yapmaya gerek yok. Bunu “Neden?” sorusunu sorabilen herkes yanıtlayabilir. Ama yanıtlanmayan hatta sorulmayan bir soru daha var. Peki Türkler bu tartışmanın sonuçlanmasını ister mi?

Ben cevap vereyim; Hayır!

Sonuçta kendisini milliyetçi konuma koyan hiç kimse bu tartışmanın sonuçlanmasını istemez. Çünkü kazayla bu tartışma bir sonuca bağlanırsa (Ermeniler ya da Türkler durumu kendi açılarından kabullense ve tartışma biterse) o zaman hangi tartışmaya dayanarak ağızlardan salyalarını akıta akıta bağıracağız Ermenilere.

Bizler bu sınırlar içerisinde Türk olmayanlara özellikle de iki etnik gruba çok kötü davrandık yıllardır. Bunun örneklerini 6-7 Eylül olayları, Varlık Vergisi, Trakya Olayları gibi sıralayabiliriz. Ama en son olay, Hrant Dink’in öldürülmesi daha büyük bir örneğe ihtiyaç duymamamızı da işaret ediyor.

Eğer bizim bu kavgalarımız sonuca erişirse milliyetçi camia bağıramaz kendinden saymadığı insanlara…

Basit örnekler olacak ama Fenerbahçe’nin yanında Galatasaray’ın olmaması, Emre Kongar’ın yanında Mehmet Barlas’ın olmaması gibi bir durum bu. Zayıflık. Rakibinle büyümeye çalışmak gibi. Zaten biz hep rakibimizi baz alarak iyi olmaya çalıştık ve rakibimizi yenmeye odaklandık. İyiye ya da güzele, etiğe ya da doğruya yönelmedik. Futbol da ziyadesiyle kötü zaten.

Mesela bugün yapılacaklar belli.

Amerika Birleşik Devletleri Temsilciliklerinin önünde Amerikan Bayrakları ve Obama kuklaları yakılacak, Amerikan malları protesto edilecek, forward mailler yağacak posta kutularımıza, facebook grupları oluşturulacak ve buradan Amerika Birleşik Devletleri en büyük düşman ilan edilecek, Amerikan malları boykotu Sinan Aygün tarafından kamuoyuna duyurulacak ama en çok Ermeni komşumuza olan olacak. Biz onlara yan gözle bakacağız, “Sizin yüzünüzden” diyeceğiz. Onlarda yıllardır olduğu gibi evlerinden başları önce çıkacak, utanarak ve daha da önemlisi korkarak gezecekler doğdukları büyüdükleri caddelerde.

Dink’in katlinden sonra bir grup entelektüel tarafından başlatılan özür kampanyasını yuhladık en son. Bakın özür diyorum. Başsağlığı diyorum. Kampanyanın herhangi bir sayfasına girip herhangi bir harfi dahi okumadan başlatılan linçten bahsediyorum. Bir grup akademisyenin başlattığı ve gerçekten olayların etraflıca inceleneceği İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri toplantısını basalım, toplantının gerçekleşmesini engelleyelim. Abdullah Gül’ün Ermenistan başkanı ile maç izlemesini gereksiz bulalım, sınırların açılması girişimlerini vatan hainliği kabul edelim.

Ben burada sağcı olmak, solcu olmak, devrimci ya da dinci olmak gibi kavramlardan bahsetmiyorum. Ben burada liberallikten, sosyalizmden bahsetmiyorum. Ben burada insanlara iyi davranmaktan, tartışma zeminlerini iyi kurgulayıp saygılı bir biçimde tartışabilmekten, başkalarının fikirlerini dinleyip kendi fikirlerini salyalarını akıtmadan söyleme halinden bahsediyorum. Azınlık olana azınlık olmadığını hissettirmeye çalışmaktan, azınlık bile kötü bir isim bence, bahsediyorum. İnsanları seçemediği ırklarına, renklerine göre, seçebildiği dinlerine, cinsel tercihlerine, politik eğilimlerine, düşüncelerine göre yargılamamaktan, onların önce insan olduğunu unutmamaktan bahsediyorum… hep ağızlara pelesenk olmuş o cümledeki gibi “Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmanın” tehlikesinden bahsediyorum.

Bunlardan bahsettiğim için kötü biri olarak yaftalanacağımı da çok iyi biliyorum. Bu ülkenin en büyük gerçeklerinden biri bu.

Not: Burger King dükkanlarına bir şey yapmayın. Onlar A.B.D.’nin değil. Bizim Ömer Üründül’ün. Kolektif olun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder