7 Ekim 2010 Perşembe

Gece Yarısı

Dışarıda yağmur yağarken gece yarısında, tahın pekmez güzeldir. Daha güzeline ise iç çekilir...

her gece melekler uyusun odamda
derinlerden gelsin uzun nefesler...

5 Ekim 2010 Salı

Türk Futbolunu Engelleyen Söz Öbekleri







Türkiye’de futbol küçükten başlar. Babalar oğullarının balona düzgün vurmasıyla umutlanır, sonra onları bir alt yapıya verir, baktı ki olmadı ondan mühendis olmasını isterler. Birçok insan vardır ki, Anadolu takımlarında top vuran birilerini tanır, “Biz bununla aynı takımdaydık, sonra benim dizim sakatlandı, bak bu devam etti” der. Futbol bir umut bir kaçış yoludur, ama sonradan koca denizde bir hamsi olmak akla gelir, yavaş yavaş vazgeçilir, futboldan anlayan bir izleyici olursunuz. Dedik ya bu ülkede futbol küçükten başlar, o yüzdendir ki hemen herkes futbol izler, futbolla ilgilenir. Pazarı büyüktür futbolun. 321 milyon dolara ihale edilen yayın haklarına sahip bir ligi vardır Türkiye’nin, yayıncı kuruluş bu parayı futbolseverlerden çıkartacağı için dijital kutular pahalıdır, o yüzden mahalle aralarında kahve ve birahanelerde maç izlenir. Bu kahve ve birahanelere girdiğinizde sahibinden garsonuna, izleyicisinden yancısına geniş çapta futbol adamlarıyla karşılaşırsınız. Aslında Rijkaard’ın gitme vakti gelmiştir, Alex’in vadesi dolmuştur, gençlerde ruh yoktur… “Ben olsam”lı cümleler de vardır ama en fazla “şunu yapacaksın, bunu yapacaksın” der herkes. İstenilenleri yapmayanlar da haindir.

Bizim burada spikerler de sporun bağrından kopup gelmiş değillerdir. Orhan Ayhan boks maçlarından, Halit Kıvanç stadyumlardan, Uğur Dündar Olimpiyat oyunlarından kopup gelip işi çıraklarına devredememişlerdir. Şimdilerde Drogba’nın kardeşlerini anlatmak, Gerard’ın en sevdiği tatlıyı saymak, Misimovic’in burcunu söylemek daha iyidir. Maç anlatılırken renkler saklanmaz, milli duyguların olduğu maçlarda ise ırkçı söylemler ortaya çıkar. Bunların sonrasında nelere dönüşeceğinin önemi yoktur, önemli olan 90 dakika boyunca neler hissedileceğidir.

Küçüklüğümüzden bu yana, birçok yerde, alanda öyle çok söz öbeği duymuşuzdur ki neredeyse “Türkiye Futbolu”nun bu halinin sebebidirler. İşte onlardan bazıları.

Bacakları Eğri Olur

Genelde çakmak çakmak gözleri olan, öyle çok değil hafif kaslı, doktor önlüğünü giymiş, çerçevesiz camlı gözlüklerini düzeltirken güzeller güzeli kızların içini eriten, laik, demokratik oğlunun hayalini kuran anne sözcüğüdür bu. Kocası olacak mendebur futbol manyağı, oğlanı futbol okuluna yazdırmak istediğinde kurulur bu cümle; “Bacakları eğri olur…” Bu çocuk futbol oynayamaz, babası birkaç kaçamak yapar ama kadının fendi erkeği yener. Genel kanının aksine futbol oynayan çocukların bacaklarının eğri olmayacağı Maldini, Raul, Guti Hernandez, Louis Figo gibi hem dünya futboluna hem de genç kızların kalbine damgasını vurmuş nice yiğit tarafından kanıtlanmıştır. Bizim anneler yüzünden ise nice Messiler, Zidanelar bu ülke sınırlarında KPSS peşinde koşturmuşlardır. Olsun “Beyin Bedava.”

Söz öbeğinin benzeri: “Yüzme yapsın, tüm kasları çalıştırıyormuş.”

Çok Koşturma

Haydi buyurun! 6 yaşında ortopedik geleceğimiz düşünülerek ortaya çıkarılan anne engeli iki sene sonra mahalle maçına giderken karşımıza çıkıyor. Tuttuğun takımın çakma forması amca/dayı (bunların babanın yakın arkadaşlarından oluşması da muhtemeldir, öz olması eser şart değildir) tarafından pazardan alınmıştır. Bir gece öncesinden yatağa yattığında kendini derbi maçının kampında gibi hissedersin. Sabah formanın altına en uygun şortu geçirir aynada son bir kez bakarsın kendine. Televizyonda, gazetede, dergilerde gördüğün kahramanına benzemeye çalışırsın, sonra ayakkabılarını geçirirsin ayağına. O sırada içerden anne bağırır “Nereye güzel oğlum.” Oradaki “güzel” sıfatını şimdi belleğe kaydedin, ilerde karşımıza çıkacak.

“Anne arkadaşlarla yandaki arsaya gidiyoruz, mahalle maçı yapacağız, nasipse bu sefer kupayı alıp müzemize getirmek istiyoruz. 27 haftadır alamadık kupayı. Maça çok iyi hazırlandık. En iyi orta sahamız Celil yok ama yerine oynayacak arkadaşların onun yerini aratmayacağını biliyoruz. Zemin ve hava şartları futbola çok müsait.”

Bu cevaptan annenin aklına girebilen yegane kelime “Maç” olmuştur. Anne size o malum cümleyi kurar… “Tamam ‘güzel’ oğlum, çok koşturma e mi?”

Anne yapma, anne etme…

Hepinizin “Kim taktı ki birader annesini!” dediğini duyar gibi oluyorum ama bu gün yaptıracağımız birkaç seans psikanaliz içimizdeki anne sevgisini, Oedipus Kompleksini hemen yüzeye çıkaracaktır. Annenizin size yönelttiği o “Güzel” sıfatı var ya? İşte o sıfat yüzünden beyninizin bir yerlerinde koşmanızı engelleyen bazı faaliyetler olmuştu. Nice Roberto Carloslar, değme Naniler, sayısız Riberyler heba olup gitmiştir mahalle aralarında. Sergen gibi Tanju gibi bazı istisnalar olduysa da üzgünüm ki futbol koşarak oynanır.

Söz öbeğinin yerine “Terleme” kelimesi emir kipinde kullanılabilir. Aynı etkiyi yarattığı bilim çevrelerinde kanıtlanmıştır.



Şeytan Rıdvan Gibi Adam

Kimi zaman isteyerek, kimi zaman istemeden çok spektaküler bir harekete imza atmış olabilirsiniz. Bu hareket sonrası ama arkadaşınız, ama sizi izleyen ve geleceğinde sizin, çimle arasındaki köprü olacağına inanan bir büyüğünüzden çıkar bu söz öbeği.

Çocuk Şeytan Rıdvan gibi. Ah Rıdvan ah, sakatlıktan kurtulamadın, hepimize güzel futbol izlettin ama oynadığın futbol bir yakamızdan tuttu bizi attı kenara. Senin futbol hayatında erken bitti ama şimdi ekranlarda ahkam kesiyorsun, paraya para demiyorsun ama senin yüzünden nice Giggsler İktisadi İdari Bilimler Fakültelerinin yolunu tuttu.

Çocuk herhangi birinden Şeytan Rıdvan yakıştırmasını duyduğu anda başlar sıralı çalımlara. Tamam karşıdaki John Terry değil ama çok aptal da değil. Zaten bildiğin iki en fazla üç çalım kombinasyonu var onları da üçüncüde çözüyor karşıdaki adam. Oysa sen Şeytan Rıdvan gibi çalımı değil de Oğuz gibi pası deneseydin şimdi en kötü Milli Takım antrenörüydün.

Yerine çok rahatlıkla “Maradona mübarek” kullanılabilir.



Ne Anlıyorsunuz Şu Futboldan?

Aslında bir soru cümlesi olmasına rağmen bir emir cümlesi olan bu söz öbeğinin ikamelerini şöyle sıralayabiliriz:

· Futbol 22 Kişinin Bir Topun Peşinde Koştuğu Anlamsız Bir Spor

· Futbol Çok Vahşi

· Futbolcular Çok Kaba Saba Oysa Basketçiler Çok Entelektüel

Bu ve bunun gibi daha sıralayabileceğimiz cümlecikleri, bizim en ergen olduğumuz, cinsel organımızı fark ettiğimiz ve bu farkındalıkla beraber sivilce denilen asosyal insan tasarımcısı ile de tanıştığımız zamanlarda duymaya başladık. Kimlerden peki. Bizim Oedipus halimize benzer şekilde hayatının bir döneminde Elektra olmuş, buna mahsuben yegane amacı olarak kendisini annemizin (tam burada benim annem canım annem şarkısı girsin fonda) yerine koymak isteyen genç kızdan.

Bizler 4 yaşından beri futbolcu isimleri ezberleyeduralım, Panini albümleri biriktireduralım, top peşinde beyaz atletin koltukaltlarını karartalım, biyolojik olarak pol pozisyonunu kapmış olan kızlar çoktan Blue Jean dergilerini ciltletmişlerdir. Oradaki New Kids On The Blocklar, Jason Donovanlar boşu boşuna orta sayfada yer almıyor.

Sizler tozun toprağın içinde “Orhan! Pas atsana oğlum, boşta bekliyorum” diye ses tellerinizi yıpratadurun o güzeller içeride cinsel hayallere dalmışlardı. Senin en büyük hayalin neydi, golden sonra tribüne gidip taraftarına “Nasıl geçirdim ama” anlamına gelen gol hareketini yapmak. Arada çok fark var.

Bu kızlar sen cinselliğini keşfettiğinde fark edilir. Ama sende kocaman bir sivilce var, sesin gerek Orhan yüzünden, gerekse biyolojik pit stoptan dolayı Mezopotamya gibi… bir de üstüne kızların itinayla uzak durduğu futbolun aşığısın. İşte tam bu sancıların üzerine kız gelip sana bu söz öbeğini kuruyor.

“Ne anlıyorsunuz şu futboldan”

Bu soru kamuflajında kullanılan cümleye verilecek iki tarz cevap vardır:

1-“Kızım benim hayatım sensin ömrüm Cimbom”

2-“Bence de ya!”

“Bence de ya” diyenler bugün güzel kızların hepsini kaptılar. Biz ise hala yayıncı kuruluşa bir ton para bayılıyoruz, o şirketten bizi arayıp “Porno kanalları da aktif edelim mi?” sorularına sivilceleri kaşıyarak cevap veriyoruz.


Sekerse Gol

Geldik spikerlere… Bir Sovyetler Birliği-Türkiye maçı hatırlıyorum. Spiker “Sekerse gol” dedi benim içimin yağları erimişti. Gol olmamıştı haliyle…

Televizyon başında, radyoda maçı takip eden, daha sonra görüntüleri, yorumları izleyen oldukça hatrı sayılır sayıda genç nüfus oyunu sekme üzerine kurdu yıllardır. O top Türkiye Liglerinde defalarca sekti ama Avrupa’da bir türlü sekmedi. Defansın “Taymingi” hep iyiydi.

Bizler küçükten itibaren sekerse gol olur hayalleri ile yaşadık, oynadık malum spikerler yüzünden ama o top sekmedi. Zaten sekseydi o da yerden tekrar sekip bizim kaleye girerdi.

İkamesi; “Geçerse tehlike“ ya da “Aşsa yüzde yüzlük gol pozisyonu”

Finale Doğru Emin Adımlarla…

İşte bir spiker vakası daha… Avrupa arenasında mücadele etmiş hemen her takımımızın efsaneleştirdiğimiz başarıları vardır. Bursaspor Karlsruher’i terletmiş, Trabzon Liverpool’a kök söktürmüştü, Fener ManU’ya 40 Seneden sonra Old Traffort’ta mağlubiyeti (!) tattırmış, Beşiktaş Barcelona’yı rezil etmiştir. Valencia ise başkentte elimizden kaçtı yazık ki.

İlk önce televizyon ya da radyo başında başlar söz öbeğinin futbola olumsuz etkisi. Maç iyi gider, sonuç değişmez ve galibiyet alırız. Henüz ikinci turda ya da gruplarda hatta gruplara kalma yolunda yapılan bu mücadele sonucunda spiker o malum, uğursuz, müflis sözü dillendirir. “Finale doğru emin adımlarla yürüyoruz.” Kardeşim onlar da yürüyor.

Biz spiker arkadaştan aldığımız gazla ertesi gün bütün iş yeri o takımın formasını giyeriz. Ortaya çıkan her başarısızlığa karşı takım gibi benzetmelerini yaparız. “Lan hergele Barcelona gibi düştün ha.”

Sonra basın sarılır hikayeye, yorumcular gelir, futbolcular demeç verirler, üzerinden daha iki gün geçmeden Mehmet Ali Birand belgeselini yapar maçın… ve olan olur. Ertesi maç 5 yer geri geliriz.


Yerine kullanılmış örnekler vermek gerekirse:

“Değil Schmicheal dünyanın bütün maykılları gelse kurtaramaz” ve tabi ki “Boğayı öldürdük”

Yürü Yürüüüüü!

Pazar akşam saatlerinde bir kahvenin önünden geçerken en çok duyacağınız söz öbeğidir bu…

Memleket fazlasıyla teknik direktör kaynadığı için zordur bu ülkede futbol oynamak. Fakat sorun bu değil. Futbol dikine oynanan bir oyun zannedilmesidir asıl sorun. Yani bu ülkeye istediğin orta sahayı, istediğin ön liberoyu getir eğer bir kere olsun kaleye paralel bir pas verirse bitmiştir o adamın futbol hayatı. Futbol dediğin kaleye dikine oynanır, özellikle yenilgi ya da beraberlik halindeyken yanındaki arkadaşına pas atan, oyunu kanatlara açmak isteyen ya da atağın yönünü değiştiren adamlar var. Sallandıracaksın üç beşini taksim Meydanı’nda bak bakalım bir daha yapabiliyorlar mı?

Benzeri: “Ya oynamak istemiyorsa sat Szymkowiak’ı zaten kaleye gitmiyor ki?”

Vur İleri

“Yürü Yürüüüüü” ile karıştırılmaması gerekir. Yine mağlubiyet ya da beraberlik anında özellikle oyunun son çeyreğinde ses tellerini yırtarcasına söylenir bu sözler…

Ceza alanı civarına toplanmış yarım düzine adama doğru gidilirken bir oyun planı düşünür oyun kurucu futbolcu. Oysa kahvelerden, evlerden, stadyum içinden ona verilen direktif şudur: “Vur lan ileri”

Bu emri duymuş olan futbolcu aynen uygular. Mağlubiyet ya da beraberlikle devam eden oyunun son 15 dakikası havada uçuşan toplarla devam eder. İngilizlerin Dog Fight adını verdikleri bu durum Kızıl Baron’un uzmanlık alanı olduğundan bu tarz gollere sık rastlanmaz.

Brian Clough’un bu uğurda söylediği bir söz vardır: “Tanrı futbolun havadan oynanmasını isteseydi gökyüzünü çimle kaplardı”

Biz ise Brian Clough’u tanımadığımızdan olsa gerek “Vur ileri” ye alternatifler geliştirmişizdir: “Sabri çıkarsana oğlum Hakan Şükür’e”

Hayatında Oradan Kaç Tane Gol Attın

İşte Türkiye futbolunun önünde duran bir başka güzel söz öbeği. Bir oyuncu topu alır, ceza sahası çizgisinin köşesinden kaleyi görmüştür, yaradanına sığınıp bir güzel vurur topa… Top farklı bir şekilde dışarı çıkar… işte tam bu sırada başlar bu soru cümlesi kılıklı…

“Hayatında oradan kaç tane gol attın lan”

Bu durumda yapılması gereken tek bir şey vardır; seyircilerin isteği doğrultusunda toplanan TFF yetkilileri 23 yaşına kadar oyunculara istedikleri yerden vurma, istediklerini yapma özgürlüğü verir. 23 yaşını aşmış olan futbolcular o zamana kadar gol atamadığı yerlerden vuramaz, yapmayı deneyip başarılı olamadığı hareketleri deneyemez. Aksi takdirde sarı kartla cezalandırılır. Üç maç üst üste bu hareketini yineleyen 1 maç ceza alır. Oyuncu ceza sonrasında da hareketine devam ederse takım hakkında soruşturma açılır.

İkamesi: “Sen kendini Völler mi zannettin?”

Bizim Zamanımızda Genç Bir Oğlan Vardı? Necip

Ve sene olmuş 2040. Anatomik güzellikleri düşünerek bizi futboldan soğutmuş annemiz, gittikçe artan libidomuz sayesinde kız arkadaşımız, futbolu bize yanlış öğreten spikerlerimiz, ağabeylerimiz, babalarımız sayesinde ortalamayı aşamamışız.

Türkiye 2040 Avrupa Şampiyonasına katılamıyor çünkü gene play-off’larda elenmişiz. Biz kadroyu kuran teknik direktöre bir, oyunculara iki, TFF’ye üç saydırıyoruz. Sonra bizimle tartışma cüretini gösteren torun torbaya bağırıyoruz. “Bizim zamanımızda genç bir oğlan vardı, Necip… O olsaydı şimdi, kupayı alır dönerdik.”

Günümüz kullanımı için bkz: “Bu adam mı Metin Oktay’ın formasını taşıyacak?”

Daha devamı gelir bunun…

Not: Saygıdeğer kadınlar… Yazı biraz seksist oldu, bu yazının genel olarak mizahi bir dili kullanmaya çalıştığını, bunu yaparken de ucuz mizahtan yani kadın-erkek ayrımından faydalanmaya çalıştığını belirtmek isterim. Ama bir şey daha var; “Ofsaytı bilmiyorsunuz”