12 Nisan 2010 Pazartesi

Dünyanın Bütün Sabahları... Birleşin!


“İstatistik mini etek gibidir, hem gösterir, hem göstermez” buyurmuş Sir Alex Ferguson ama biz gene de bir istatistik yapsak kavga gürültünün genelde sabahları hayata geçtiğini görürüz.
Sabahları sinirli olur insanlar, trafiğe çıktıklarında teröre başlarlar, evden çıkarken kendine selam vermeyen adama okkalı küfür sallarlar, metroda önüne geçen adama bir garip bakış fırlatırlar, ona omuz atan ve aslında bir beyefendi olan adama kafa atarlar, bağırırlar, çağırırlar, fışkırırlar…
Sebebi çoğu zaman açıktır.
Uykusuzluk…
İnsanların büyük çoğunluğu sabah uyanır, işlerine, okullarına sabahları giderler. İşler güçler sabah sabah başlar. Vaktinde ikinci öğretimi kazanmış bir arkadaşım “Oh be sabahları uyanmayacağız, gündüz uyuyup gece okula gideceğiz, vampir gibi ne zevkli” demişti. “Bak arkadaşım sevgili üniversite senin ders saatlerini 23.00-05.00 olarak ayarlamamış, gündüz adam gibi kalkıp güne uyanabilir, günü yaşayabilirsin” dediğimde bana “Senin ağzını burnunu kırarım, ukalalık yapma deyus” içerikli bakmıştı.
Her ne kadar kabul etmesek bile doğrusu budur… sabah uyanılır, güne başlanır, daha edebi bir dille güne uyanılır ve kuşların cıvıltısı içinde gün yaşanır. Çalışıyorsan işine, okuyorsan okuluna, işsizsen gazetene dalarsın.
Ama hayır. Büyük çoğunlukla insanda öyle değil. Kalkıp “hay anasını satayım, gene erken uyandık” ya da “beş dakika daha uyuyayım” ya da “sabah sabah bu ne be” minvalinde konuşmalarla dolu bir güne başlıyoruz hep. Anlamsız bir sinirle etrafımıza kızıyor, bir şeyleri kırıp döküyoruz.
Sabahın ve doğan güneşin, cıvıldayan kuşların, burnunuza gelen toprak kokusunun sizden istediği bu değil.
İçinde bulunduğumuz bu düzende insanlar işini sevmiyor, yaşadıkları sosyal yaşantı onlara yeterli gelmiyor, alınan maaşlar ve çalışma şartları dengeli değil ve sabahlar bunun için işkence haline gelebiliyor. Fakat unutulan bir gerçek var ki içinde yaşadığımız bu düzen yani kapitalizm aynı zamanda özgürlükler sistemidir. Yani size çalışmama özgürlüğünü sunar, karşılığında aç kalma özgürlüğünüz saklıdır fakat çalışmama hakkına sahipsiniz. Dolayısıyla işinizi bırakıp sabahları erken kalkmak mecburiyetinde olmazsınız.
Akşamdan kalmanın verdiği baş ağrısı ve mide bulantısıyla uyandığınızda da sinirli olursunuz. Aynı kapitalizm insana içmeyebilme özgürlüğü de veriri. Eğer mesleğiniz şarap tadıcılığı değilse içmeyebilirsiniz ki bildiğim kadarıyla somölyeler şarabı içmiyorlar. İçmeyerek sabah sizinle beraber güne uyanacak ve bedeninizde bulunmaktan mutluluk duyacak olan baş ağrısı ve mide bulantısından kurtulabilirsiniz. Ya da gece içebilirsiniz ve sabah baş ağrısından ve mide bulantısından kurtulmaya çalışırken gece yaşadığınız güzel anları düşünerek gülümseyebilirsiniz. Eğer üzgün olduğunuz için içiyorsanız bir psikologa görünmenizi salık veririm amatörce…
Ya da yepyeni bir kariyer planı yaparak gece vardiyasında bir işe talip olabilirsiniz. O zaman gece sabah kadar çalışmanın ve sabah yatarak akşama kadar uyumanın, size göre, zevkini yaşayabilirsiniz.
Dilimize bile yerleşmiş; “sabah sabah” diye bir ikileme.
Ben güne neşeli uyanmayı sevenlerdenim. Müzikle ya da haberlerle başlamasını sevdiğim sabah gülümseyerek güne alışmaya, sevmediğim işime intikal etmeye çalışırım. Gülümserim, en salak esprilerimi sabahları yaparım, 2,5 yaşındaki kızımın bile duymak istemediği şarkı sesimle müzik katlederim. Sonra günü yaşarım.
Bu sabah kötü başladı. Burada, işyerinde de millet alabildiğine suratsız. Mars gene yaklaşmış mı ne oldu…
İstediğim sabahları mutlu olmak. Çünkü sabahlar bizi mutlu etmek için oluşuyor. Güneş tüm dünya için doğuyor her sabah ve kuşlar tüm dünyaya söylüyor şarkılarını. Tat almak lazım. Biraz daha ayırmak lazım dudak uçlarının birbirleriyle olan mesafesini. Gülümsemek, güldürmek lazım. Yoksa bir gün dünyanın tüm sabahları birleşip bize karşı bir devrim yapacaklar. Onları katleden biziz çünkü bugün…
Şimdi bu yazı bitti. Dağılabilirsiniz. Dağılın lan sabah sabah adamın asabını bozmayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder