22 Eylül 2010 Çarşamba

Gelin Linç Yapalım



"TAYAD'lılar olduklarını bilseydim, ben de aşağıya inebilirdim"

Yukarıdaki cümleyi söyleyen şahıs bir belediye başkanı. "Türkler misafirperverdir" tanımının her daim kullanıldığı Türkiye'nin bir ilinin belediye başkanı. 2005 yılının kasım ayında Rize'de TAYAD üyelerine yapılan saldırıda, saldıranlara tam destek veren ve beklenenin altında bir reaksiyon gösterildiğini savunan Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı'nın sözleri bunlar.


Özellikle 2005 yılında Orhan Pamuk'un Nobel ödülü kazandığı dönemde yaşananlar, Trabzon ve Rize'deki TAYAD olayları, Hrant'ın öldürülmesi pek çok insanı rahatsız etmiş toplumda, benim tahmin ettiğimden daha fazla ses çıkmıştı. Fakat sayıca az bir grubun dile getirdiği bir durum var ki aslında tüm yaşananların tablosunu çiziyor bizlere.

Tarihimizde pek çok örneği bulunan, bugün de gayet olağan bir şekilde süren olaylar Türkiye'de linç rejiminin sürekli varolduğunun açık bir kanıtı aslında. Bu olayların hedefleri ve bahaneleri birbirine çok benzer. Eskiden azınlıklar, sonrasında Aleviler ve komünistler, ardından, PKK bahane edilerek, Kürtler ve şimdilerde İslami ve milli söylemler kümesine dahil olmayanlar ya da edilmeyenler.

Bütün bunların oluşmasında neler etkendi, neler bize etken olarak gösterilmek istendi ve bizler neleri aslında etken oldukları halde bir türlü kabullenmek istemedik?

Cevapları bulabilmek için linç olaylarının tarihine bir bakmakta fayda var. Linç olaylarının nasıl başladığından ziyade, nasıl adlandırılıp meşru bir kılıfa sokulduğunu anlatabilmek için Yeni Kıta'nın iç savaşına ve hemen sonrasına bir miktar bakmak durumundayız. Amerikan İç Savaşı sırasında ve sonrasında oluşan düzensiz ortamda özellikle at ve sığır hırsızlarına karşı, formal mahkemelerin ulaşamadığı yerlerde halk mahkemelerinin kurulmasının önü açılmıştı. Bunu sağlayan "LİNÇ" e adını da veren şahıs, Yüzbaşı William Lynch'dir.

Kurulan bu mahkemelerin suçluyu yargılama ve hapse atma hakları vardı. Bir suçluya karşı, jürinin ya da hakimin mağdurlardan oluştuğu bir mahkemede yargılanmanın saçmalığını bir kenara bırakın, suçluyu idam etme izni bulunmayan bu halk mahkemeleri bir süre sonra amaçlarının dışına çıkmıştı. 1869-1874 yılları arasında özellikle güney eyaletlerde 3800'den fazla, çoğu zencilerden oluşan kişi asılarak linç edilmişti.

Devinim oldukça hukuk gelişti, yeni kanunlar, yeni uygulamalarla, eğitimle linç olaylarının önü kesilmeye çalışıldı. Gelin görün ki ülkemizde daha çok devinime ihtiyacımız var gibi gözüküyor.

Dün akşam saatlerinde Beyoğlu'nda bir sanat galerisi taşlı sopalı saldırganlar tarafından basılıp, içerdeki insanlar linç edilmeye çalışıldı. Tam burada daha önceki söylemlerimden, yani saygı çerçevesinde tartışma yapmamız gerekir söylemlerimden biraz uzaklaşarak bu saldırıyı gerçekleştiren gruba bir tanımlama yapmak istiyorum.

Grubun kullandığı silahların savaş kronolojilerindeki yerine baktığımızda aslında hangi evrim basamağında olduklarını çok iyi görüyoruz. Fakat her canlı evrilir, her canlı bir şeyler öğrenir, bu insanlar da biber gazı kullanmayı öğrenmişler. Stanley Kubrick'in 2001 filminde kemikle bir şeyleri parçalayabileceğini öğrenen Neandertal altı varlık kadar sevindiklerine eminim.

Tekrar konumuza dönmek gerekirse; kısa anlatmaya çalışarak linç olaylarının temel nedenlerini şöyle sıralayabilir miyiz?


  • Lincin iç dinamikleri: ordu devlet olmamız. Karma ideolojik felsefeleri benimsemiş olan partilerimiz. Önce apolitikleştirilip (tam burada solun 80 sonrasında "anarşizm", "terör" gibi saptamalarla betimlenmesi ve populist islamcılık direkt, populist milliyetçilik ve endirekt milliyetçilik anlatılabilir) sonra partilileştirme çabasında yoğrulan gençlerin holiganlık düzeyinde parti tutma sevdaları.
  • Lincin dışarıdan gelen dinamikleri: vali, belediye başkanı, emniyet müdürü gibi bürokratların linç olayları karşısında oluşturdukları ortak söylemler.
  • 1950 sonrasında refaha kavuşan ordu ve 80 sonrasında semiren MGK
  • Demokratikleşme çabasının yanında popüler İslamcılık ve milliyetçilik söylemi içinde oluşan muhafazakarlığın kendi kanunlarını uygulayabilme çabaları
  • Kelimeler ve cümleler üzerinden ortamı istenen hale sokma çabaları

Dikkat!!! Yazının bundan sonraki bölümü yanlış anlaşılmaya çok müsait.


Linç olaylarına baktığımızda temelde yargının kararlarından memnun olmayan insanları görebiliriz. Özellikle radikal düzeyde taraf olanlar, sadece kendi düşüncelerinin üstün olduğuna inanan insanlar, kendi düşüncelerinin karşıtı insanların cezalandırılmaları gerektiğine inanırlar. Demokrasilerde bu cezalar sandıklarda verilir, düşünceler yüzünden ya da bir insan bir düşüncenin esiri olduğu için ceza verilmez. Radikal düşünceler, muhafazakarlar, bir düşünceyi sağlıklı bir şekilde hazmetmeden taraf olanlar ve insan olmanın asıl durumunun yani saygının farkına varmamış olanlar bu cezasız bırakılmadan hoşnut olmazlar. Bu durum kendi cezalarının verilmesi şeklinde gelişir. Ceza genelde linçtir.

Ülkemizde yaşanan olayların geneli karşıt görüşlerin cezalandırılmaması ya da cezalandırılanların (özellikle 141-142-301-318 gibi sayılardan bahsediyorum) cezasını az bulmaktan kaynaklanıyor. Etnik alt yapısı olan linç olaylarını bunun dışında tutuyorum. Bir de hem etnik alt yapıya hem de ceza azlığına atfen yapılanlar vardır. Elif Şafak, Orhan Pamuk, Hrant Dink bu kontenjandan yararlanmış, en üzücü olanı ise maalesef Hrant'ın ki olmuştur. (burada 301. Madde'nin Hrant'ın ölümünden sonra şu tarz bir kullanımı olmuştu:

3 kurşun

0 koruma

1 ölüm

belirtmeden geçemedim)

Özetlemek gerekirse halk, bir kişiden, bir kurum ya da kuruluştan memnun olmaz, bunu şikayet ederler, devlet (demokrasisi) bunun hakkında bir şey yapamayacağını dile getirir ve sandıklar açılır, taş ve sopalar ele alınır.

Tıpkı holiganlık düzeyinde spor müsabakası izleyenler gibidir durum. Karşı takımın galibiyetinden, alınan puandan ya da hakemden memnun olunmaz, stat içinde ya da dışında taş ve sopalara sarılınır. Bu durumu da linçten ayırmak imkansızdır. En son pazartesi günü oynanan Gaziantep Bursaspor maçında yaşanan olaylar ve maçın tatili sonrasında yaşananlar bunun tipik bir örneğidir. Birçok eski hakem, yorumcu vs. olaylar hakkında "Canım hakemin kafası kanamış, tedavi et, maça devam et" eğiliminde açıklamalar yapmıştır. Bu durum aynı zamanda bir hedef göstermektir.

Linç olaylarında, linç yapıcıları tam anlamıyla fikir sahibi olamadığından kanaat önderleri onlara ne yapmaları gerektiğini söylerler. "Tehlikenin farkında mısınız"dan tutunda, "Din elden gidiyor"a kadar uzatılabilecek söylemler, özellikle iletişim aygıtlarını, görece, daha iyi kullanan insanlar tarafından dillendirilmeye başladığında linç olayları başlar.

İşte dün akşam ki olay öncesinde, hem de bir ay öncesinde yayınlanmış bir yazı:

http://www.tophanehaber.com/goster.asp?nereye=yazioku&ID=123

Bu açık bir hedef gösterme, açık bir tahriktir. Bu yazı yazıldıktan sonra sessizlik beklemek aymazlıktır.

Bu olayın bir boyutu, lincin çıkmasına sebep olan boyutlardan biri diyebiliriz. Şimdi rahatsız edici bir diğer boyuta gelelim. (komple teori)

Özellikle "milliyetçilik" kavramı altına çok rahat bir şekilde "ulusalcılık" kavramını koyabiliriz. Sanmıyorum ki dünyanın başka hiçbir ülkesinde milliyetçiliğe bizim ülkemizde olduğu kadar çok isim takılmamıştır.

Ulusalcılar bugün Atatürk, laiklik, cumhuriyet söylemleri ile ülkede korkuyla yıkanmış ve çok yanlış anlaşılmaya müsait bir kutup yarattılar. Dün basılan sergilerden biri Extramücadele 2010 ulusalcıları rahatsız edebilecek sergilerden biriydi. Basın bu linç olayını "içki yüzünden" olarak yansıttı ama altında yatan sebeplerin iyi araştırılması gerekiyor.

Daha önceki yazılarda da defalarca belirttiğim gibi. Konu ne olursa olsun, karşı taraf ne yapmış olursa olsun, önce karşıdakinin yaşam hakkına saygı duyulmalı ardından saygı çerçevesinde tartışma yapmayı öğrenmeliyiz.

Konuyu bir boyuttan başka bir boyuta taşıyarak bir infial yaratma niyetinde değilim. İsteğim; konunun doğru anlaşılması ve bu anlayıştan olayları azaltacak hatta yok edecek kavramlara ulaşmaya çalışmamız.

dünya "akıllı ol" diyenlerin değil akıllı tartışanların dünyasıdır.

Her şeyden önce saygıyla, saygılarımla.

İlgili bağlantılar:

http://galerinon.com/tr/extrastruggle-i-didnt-do-this-you-did

http://www.tophanehaber.com/goster.asp?nereye=yazioku&ID=123

http://www.medyagundem.com/index.php?news=7564

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder