2 Şubat 2010 Salı

"Kızım Neredesin?"

En son Zeytinburnu'ndan kaçırılan Seyda'nın haberini duyduk. 5 gündür kayıp olan 14 yaşındaki Seyda bugün bulundu. Ne mutlu... şimdi yeni bir tartışma yeni bir gündem söz konusu. Çocuklara çip takmak...

Tabi şimdilik çocukların kafa derilerinin altına ya da kollarında bir yere implant edilmeyecek çipler. Çantalarına, kıyafetlerine iliştirilecek... Çipleri Türkiye'de pazarlayan firmanın dediğine göre çocuklarınızın nerede olduğunu bırakın, bindiği servisin hızını bile ölçebiliyorsunuz bu alet sayesinde.

Mükemmel... Gerçekten eşi ve benzeri bulunmayacak bir ilerleme...

"Çocuklarımızı kaçıranlar kimler? Neden çocuklar kaçırılıyor? Çocuklar kaçırıldıklarında neler oluyor?" tarzındaki soruları cevaplamak yerine gelin çocuklarımıza çip takalım. Onları telefonlarına ya da kıyafetlerine yerleştirdiğimiz elektronik aletler sayesinde izleyebilelim. Hatta çocuklarımıza bu çipleri taktıktan sonra onlara haber vermeyelim, böylece bize yalan söyleyip söylemediklerini de anlar belki ilerleyen günlerde bunlara göre davranırız:

"Kızım neredesin?"
"Dersanedeyim baba."
"Yalan söyleme Taksim'de görünüyorsun şu anda 96 m/dk hızla Tünel istikametine doğru seyrediyorsun. Bu hızda ya alışveriş yapılır, ya da birinin kolunda yürünür. Şimdi sana verdiğim kredi kartını iptal ediyorum ve para kartına tam tamına 9,8 lira yolluyorum. Oradan buraya taksi o kadar tutar. Hemen eve!"

"Saygı" denen olgu en son gördüğümde Pasifik Okyanusu'nda bir yerlerde kendi halinde yüzüyordu.

Çocuklarımızı takip edebileceğiz, onların gitmelerini istemediğimiz yerlere gittiğini anladığımız anda hemen oraya gidip onu oradan çıkartabileceğiz. Hatta iş ilerlerse kendi çocuğumuzu kolluk kuvvetlerine ihbar edebilir, onların kötü yolda olduklarını söyleyebiliriz. Neden olmasın, bizim hiç istemediğimiz, izni alınmamışi bir protesto yürüyüşüne katılmış olabilir. Ne işi var oralarda, bizim gittiğimiz yürüyüşlere bizimle beraber katılabilir ve birilerinin yaptıkları konuşmaları bizimle beraber destekleyebilir.

Ayrıca bu zaten onun iyiliği için. Ya biri onu kaçırırsa, ya biri onu istemediği bir yere götürür ve onu bir şekilde taciz ederse... Bunun olmasını istemeyiz. İyisi mi biz çocuklarımıza çip takmak suretiyle onları takibe alalım... 7 gün 24 saat. Onları televizyonun, bilgisayar oyunlarının, hamburger gibi tüketilen filmlerin başından almak yerine, onları kitaplarla, dergilerle, gazetelerle tanıştırmak yerine kaçırılmalarını engellemek için çip takalım.

Buradan George Orwell'dan, Ştrugatski Kardeşlerden, Ursula K. Leguin'den bahsetmeyeceğim...

Anneannem kıyafetlerime nazar boncuğu takardı; "Aman oğlum çıkartma, nazar değmesin" der bir de ağzıyla "tü tü tü tü" yaoardı ben evden çıkmadan evvel. Evden uzaklaşır, bazen kayıp olurduk arkadaşlarla yeni atarici ya da dokuz taş oynamak için mermer parçaları ve eşsiz gazoz kapakları ararken ama nazar boncuğundan olsa gerek eve geri dönebildik bu yaşımıza kadar...

Şimdi nazar boncuklarının yerini çipler alacak... Belki ileride beyinlerine direkt bağlantı sağlayabiliriz, o zaman daha faydalı olur...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder