31 Mart 2010 Çarşamba

Karanlık, Soğuk, Keskin ve Alabildiğine Gerçek...

Akşam Pülüp’le konuşuyorduk, müzikten bahsediyorduk kendi çapımızda, benim ne kadar Ortodoks bir müzik dinleyicisi olduğumu anlatmayan çalışırken Pülüp’te 2000 sonrası müziği takip ettiğini ve yeni çıkan her şeyi hemen elde etmek istediğinden dem vuruyordu. Hatta bu isteğini rapidshare şifresi alarak gerçekleştirmeye başlamış.

Müzik eleştirmek, müzik dinlemek gibi bir şey değil. Christina Aguilera’ya “İpeksi bir sesi var, müthiş bir gırtlak” demekle olmuyor bu eleştiri işi. En beğendiğim yazarlardan Bernard Shaw’ın yazma çizme işine ilk olarak müzik eleştirisi ile başladığını öğrendiğimde daha bir anlamıştım bu durumu. Ama sandığınız gibi olmayacak bu yazının konusu; müzik eleştirmeyeceğim.

Yukarıda da belirttiğim gibi ben Ortodoks bir müzik dinleyicisiyim, Pink Floyd’dan daha iyisini yapabilen varsa beri gelsin diye bağrınırım çeşitli platformlarda, sadece BLUES dinleyerek hayatımın sonuna kadar yaşayabilirim, Kara Köpek Johnson şeytana ruhunu falan satmış değil, şeytanın ta kendisidir, Eric “The Slowhand” Clapton ise beyazların blues yapabileceğini kanıtlamıştır, Gary Moore’un izindedir. İşte böyledir benim düşüncelerim müzik hakkında…

Sabah kötü başladı birazcık çünkü ManU anlamsız bir yenilgi alıp bana tahmin oyununda puan kaybettirmiş, gece 23.00’a kadar çalışmışım ve akabinde yüklüce alkol almışım… Bu dezavantajlar ve gayet kötü bir duruma yol açan diğer yükümle çıktım evden, soluğu şirkette aldığımda hemen kahvaltı ve akabinde bilgisayarın başına geçtim.

Klasik… Çalışırken başka işlere dalma kıvamındayım zaten. Yalnız bende şöyle bir durum var; bu tarz durumlarda olduğumda daha verimli oluyorum, daha iyi çalışıyorum. İş bir an önce bitsin diye midir nedir? Hop yapıyorum elimden geleni, sonra atıyorum kendimi müziğe…

Blues açmadım bu sefer, Pink floyd’da bulaşmadım… Sert kaçmak istedim sinirli ve güçsüz Borga olarak, eskilere döndüm hemen beni sarsacak kadar Sex Pistols, Bad Religion ve Penny Wise, ardından The Bird and The Worm’un enstrümental versiyonu attım tok karnına. Kurban’ın Wonderful Tonight yorumunu Eric Clapton’a el sallayarak aldım bünyeme, hemen ardından Sagopa Kajmer dinledim ne alakaysa. Vasiyet diye bir şarkısı var abinin, Kapadokya tribinde Attila sürekli dinleterek alıştırmıştı bu şarkıya, dinledikçe Kapadokya geldi aklıma ve şarap istedi canım. Demek ki akşam Arsenal-Barcelona maçını izlerken evdeki Tellibağ’ı iç edeceğim…

Şimdi Bulutsuzluk Özlemi’nden Karanlık Soğuk dinleyeceğim… çünkü karanlık ve soğuk bir gün… Red Hot Chili Peppers geldi aklıma ve Karanlık, Soğuk, Keskin ve alabildiğine gerçek dedim. Eklektik olduk müzikle…

Hazır müzikten konuşmuşken basit eleştirimi de yaparak: Kaprisin sevmediğim bir müzik tarzı olduğunu da belirteyim ve yazıma son vereyim. Grafikerler seslerini duyuramıyorlar kulaklığımdan kulaklarıma…

1 yorum: