25 Aralık 2009 Cuma

Anılar - 2

Bu dünyada bizden farklı düşünen insanlar vardır efendim... Bazen sınıflandırırız hani insanları, "Bu çok rasyonel bir adam", "Ay ay bu çocuk ne kadar duygusal!" deriz (ikincisi pek şık durdu).

Bir arkadaşımız var bizden farklı düşünüyor, daha doğrusu doğru yerde doğru şeyleri düşünmüyor. Hani direk salak yaftasını yapıştırmayalım fakat, saf diyebileceğimiz niteliklerde bir kızcağız. Hikayemizin kahramanı bu kızımızı ele güne rezil etmemek açısından şimdilik cenıfır olarak adlandıralım.

Pek kadim dostum Uygar Üstündağ ve diğer kadim dostumuz Toygun(kendisine oyuncak tabanca derdik) kampa gitmeye karar verdik efendim... O zamanlar dağcılıkla, alpinizmle falan uğraşıyoruz. Kendimizi mütemadiyen dağlara, kırlara atıyoruz. Ankara'nın yakınlarında da Kızılcahamam diye bir yer vardır, hamamlarıyla meşhur, sürekli oralaragidip doğaya veriyoruz kendimizi...

Evde plan yapılırken diğer arkadaşlar da -ki kendileri 12 kişilik bir grup- biz de gelelim diye tutturdular. Hani öyle eğitimli olmaya falan gerek yok, çadırı kurup ateşimizi yakacağız, yemek pişirip yiyeceğiz, zaten hava yaz havası "İyi hadi gelin" dedik. Bu hanım kızımız da var tabi grupta. Biz o 15 kişi verdik kendimizi yollara.

Kızılcahamam'a gelindi, çadırlar kuruldu, odun toplandı, ateş yakıldı derken kaçınılmaz olarak şaraplar açıldı falan içiyoruz.

Ateş başı muhabbeti güzeldir deo kadar kalabalık olunca sıkıyor bir müddet sonra, biz Uygar ile kalktık küçük hacetimizi gidermeye gidiyoruz ayıptır söylemesi. 1998 yılında ebediyete kavuşmuş olan arkadaşımız Görkem'de geldi bizimle işimizi görüyoruz üçümüz. Bir müddet sonra "ulan ne sıkıcı oldu ya, bir atraksiyon olsa keşke" minvalinde konuşmalar yapmaya başladı Görkem... "Ne atraksiyonu olsun kardeşim, ayı mı gelsin, kurt mu insin dağdan da atraksiyon olsun, en fazla çıkar gezeriz gece vakti, bu kafayla bileğimizi kırarız" minvalinde konuştuk biz Uygar'la... Sakinleştirmeye çalıştırdığımız Görkem'in aklına cin mi cin bir fikir geldi. Aklımıza gelen her bir şeyi yapmayı kafamıza koymuş olan bizler bu fikri hiç çekinmeden kabul ettik. Milleti korkutacağız.

O an ormandan bir aksakallı Druid çıksa dese ki; "Yapmayın canım,yapmayın arkadaşım, sakin olun sevgili gençler" dese hiç çekinmeden elini öpüp uzaklaşırız oradan, adabımızla otururuz ateşin başına, yudumlarız şaraplarımızı. Ama hayır öyle mi? İlla gülelim, güldürelim, coşalım, coşturalım fikirlerinde gidip geliyoruz.

Plan:
Sinsice kamp alanına yaklaşılacak, çadırlardan birinin arkasına saklanılacak, mutlaka birinin çadırdan bir istediği olur, o çadırın içine girdiğinde "Ohöööojjj" diye bağırarak üstüne atlanacak.
Evet o kadar yaratıcı, o kadar yaratıcıyız ki, her birimiz bir Gaudi, Andrew Lloyd Weber, Danny Ocean'ız.

Planın ilk ayağı olan çadırın arkasına sinsice süzülmek başarıyla gerçekleştirildi. Objective Completed. Bir sonraki proses birinin çadıra girmesini beklemek.
Olmuyor... Olmayınca olmuyor...

Bu durumda destek kuvvet çağırırsınız. Bir şekilde, ateşin başında sıkılmakta olan Toygun'a haber ulaştırılır (bacaklarına çer çöp atmak suretiyle)ve çadıra birini göndermesi söylenir.

Toygun üzerine düşeni yapar ve kızlardan birine "Şu çadıra gidip el fenerini getirsene" der... İsmini zikretmekten çekinmeyeceğim, hatta bu yolla onu onore bile ederim, Özlem hanım kızımız bu istek karşısında "Yok ya, karşınızda keriz var değil mi? Ben çadıra gireceğim, Borga'lar da beni korkutacak. Kimi kandırıyorsunuz oğlum siz" der. Ufak bir hata payıyla doğru söylüyor kız.

İşte Cenıfır tam bu noktada devreye giriyor.

"Saçmalama Özlem, çadırın kapısı bize dönük, içeri biri girseydi herhalde görürdük" der Cenıfır.

Bu lafı duyan Uygar "Ne zeki kız be! Breh breh breh" gibilerinden bir işaret yapar: Sağ elinin işaret parmağını, kendi ekseni etrafında döndürmek suretiyle şakağına götürür, ağzıyla da "bik bik bik" taklidi yapar sessizce...

Bu hareket karşısında Görkem'le ben gülmeye başlarız. Görkem kahkahalarının duyulmaması için benim kolumu ısırmaktadır, aynı sebepten ben de Görkem'in bacağını... Uygar ise toprak yemektedir bize gülerken.

Biz bu durumdayken tartışma 1 kaç dakika daha devam eder ve bu zaman zarfınan sonra Cenıfır "Ya Özlem, Gideceğim işte çadıra ve sen de göreceksin gününü" der ve çadıra yollanır. Biz hala gülmekten planın son ve bizim için en önemli kısmını uygulayamayız tabi. Kız içeri girer, çadırın kapısını Özlem'e gösterecek şekilde açar ve "Bak içeride kimse yok" der, sonra gider yerine oturur...

Elindeki sopayla ateşi bozarken ağzından şu sözcükler dökülür...
"Ya tabi çadırın içinde kimse yok ama ben galiba psikolojik olarak gülme sesleri duydum"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder