31 Ağustos 2010 Salı

Entourage Olduk


Aslına bakarsanız Danny Granger'ın söylediklerinden sonra Amerikan Büyükelçiliği önünde Chevrolet arabamı yaktım, en sevdiğim müzik tarzı olan bluesdan vazgeçtim ve İsmail Türüt'e sardım ve tabi ki Amerikan menşeli dizileri izlemekten vazgeçtim ama durup da söyleyemediğim bir şey var gizli kapaklı…

HBO'nun Entourage adlı bir dizisi var. Mark Wahlberg'in hayatından esinlenerek yapılmış bir dizi. Zaten yapımcılarından biri de Wahlberg. New York'tan L.A.'ye gelen adamın hikayesi. Aslında önce abisi geliyor, ardından kardeşi ve kankaları geliyor ve orada yaşadıkları tuhaf olaylar anlatılıyor…

Entourage zaten kanka anlamına geliyormuş Amerikancada. Bir dizide oynayan abi, daha sonra yakışıklı kardeşine "Birader sen de gelsene buralara, sen benden yakışıklısın, gözler güzel, reklamlarda falan iki kıçını sallar para kazanırsın, az daha oralarda durursan torbacı olacaksın" diyor fakat işler umdukları gibi gitmiyor. Küçük kardeş geldiğinde ortamın tozunu attırıyor, film üstüne film, skandal üstüne yoğurt derken meşhur olup, tabir-i caizse parayı satırla doğruyorlar. İki tane de kankaları var işte dizinin adına uygun şekilde. Bir tanesi pizzacıda paket servis yaparken bunların yanına düşüyor ve L.A.'de milyon dolarlık bir menajer oluyor diğeri ise sürekli çok zengin olabileceği işlerde koşturuyor ama sonuç hep hüsran (allahım neydi günahım mod on)

Şu anda dizinin 7. Sezonu gösteriliyor T.V. denen menem aygıtta ve son izlediğim bölüm biraz da bana yakınlık gösterdiği için buralardan paylaşmak istedim…


İstanbul'a geldikten sonra çeşitli ajans falan derken bir şekilde metin yazarlığı sıfatını kapmıştık. Ayıptır söylemesi televizyonlara birkaç bölüm dizi falan da yazmışlığımız mevcut. Geçen kardeşime gel demiştim. Geldi şimdi benim çalışmadığım reklam ajanslarından birinde stajı bitti. Çok büyük bir reklam ajansına yarın iş görüşmesine gidecek. Kuvvetle muhtemel onu junior copywriter olarak alacaklar bünyelerine… Adam alacak yürüyecek yakında… Neden bu kadar eminim, çünkü benden kat kat daha yetenekli bir bro…

Şimdi gene bizimle hemen hemen aynı anda gelmiş iki arkadaşım gelecek Yunanistan maçını izlemeye. Bir tanesi çok büyük paralar kazanacak işler peşinde koşuyor ama sonuç hep hüsran (bu da mı gol değil mod on), diğeri ise geldiği andan itibaren gayet hali vakti yerinde bir adam oldu…

Biraz önce izledim son yayınlanan bölümü ve yazmak istedim… Bak kardeşim, bak canım ciğerim… bana bakacaksın, başka yolun yordamın yok…

Asla...


Asla yüzünü görmediğimiz bir adam,
Hiç yüzüne bakmadık ki...
Asla kim olduğunu bilemedik,
Asla soğukta ıslak halatları tutmadık biz
Asla onun için yürümedik meydanlarda,
Asla onun için tartışmadık kahvelerde

Ama o, biz iskele verilmeden atladığımızda "Acaba düşecek mi?" diye endişelenen adam...

Ama biz asla kendimizden başkasını düşünmedik...

Fotoğraf Pülüp'ün... sormadan kullandım. Göndereyim bu yazıyı sonra soracağım...

Kendini Akıllı Sananlar


"Cin olmadan şeytan/adam çarpmak" aslında gücünün üzerinde bir işi başarmaya çalışmak anlamında kullanılır. Ama günden güne değişmiş ve birini aptal yerine koyarak ondan çıkar elde etmek isteyen insanlar için kullanılır olmuştur. Bu insanlara günümüzde ormanlarda, meralarda, plazalarda, trafikte, hastanelerde, pastanelerde, çarşıda, manavda ve hatta pazarda rastlamak mümkündür. Bir insan düşünün ki, sadece kendi çıkarını düşünerek gözünüzün içine baka baka sizi aptal yerine koyuyor ve hatta gülümsüyor.

Bak koçum… Evet Saim Bey sana söylüyorum…

Seninle olan ilişkimi asgari düzeyde tutmak için çok çaba sarf ettim. Ama sen ne yaptın? Benimle muhatap oldun… Ben senin bana böyle bir klark atacağını biliyorum, o yüzden hep sustum sana karşı, hep başka yöne baktım, Madagaskar'ın tarihi ve doğal güzelliklerini inceledim… Ama sen durmadın… yapacağını yaptın… beni kazıklamaya kalktın…

Machiavelli yaşasa senin bu yaptığın çıkarcılık karşısında susar kalır, "vay be bunu ben bile düşünmemiştim" der, arkasını döner gider…

Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, her şeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak. Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak. Ama nasıl yakışmaz. Sen değil bir damlacık saadeti çok gören. Anlamıyor musun beyim. Ama ben boşuna konuşuyorum. sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim bey. Sen mi büyüksün?
Hayır ben büyüğüm, ben, Borga usta. Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. Gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil, bana ne de ben olduğum sürece başkasına bir şey yapamayacaksın, yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize bağlıyız. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun. Dokunma artık bana. Dokunma. Dokunma. Dokunma. Eğer bana veya sevdiğim birine bir daha zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, Borga usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. Anlıyor musun? Vururum ve dönüp arkama bakmam bile.


Bak hala gülüyor. Ulan sigarayı daha yeni söndürdüm, akciğer kanseri edeceksin beni sen…

24 Ağustos 2010 Salı

Hollywood Bunu Film Yapar


http://video.ntvmsnbc.com/gocuk-altinda-17-gun-1.html

Göçük altında 17 gün yaşamışlar... Şimdi iletişim kurulmuş Şilili işçilerle... Çıkarılmaları uzun sürecek ama yüksek ihtimalle kurtulacaklar... Bu film gibi bir hikaye, duygusal. Hollywood benden önce davranır elbette ama keşke ben yazsam bunu. Adı da hazır... Estamos Bien: İyiyiz.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Yaz Tatili Paranın Katili


demiş şair ozan Mazhar Alanson... Parayı falan bir kenara ayıralım ama o kadar çok şeyi boşladım ki sıcaklar yüzünden... Şimdi yavaştan sahalara dönmenin vakti geldi. Artık hiç bunalmadan sıkılmadan her elimi attığım şeyi kurutmadan sorumluluklara devam...
Ama arkadaş, neydi o sıcaklar ya? Birileri cehennemin kapısını açık bırakmış, Lucifer oradan üfürüyor... Oysa biz sadece baloncuk üfürülmesini isteyenlerdeniz...

İşte bu kadar giriş... Boys Are Back in the Town olsun bu...
Geleceğe bakalım:

Tatilde ne yaptınız konulu kompozisyonlar
Lig-Avrupa-Milli Maçlar konusunda ahkam kesmeler
İnce elenmiş anılar
İş yeri sıkıntısını kendimden uzaklaştırmak için sinir, şiddet dolu yazılar
Seri penaltı atışlar
Yaklaşan FIBA 2010 hakkında ahkamlar çeşitli yerlerde copy paste
LeCool reklamları
Ego tatminleri
Kafa kıyak olduğunda ilan-ı aşklar
İçki sohbetleri
Çeşitli yerlerde çıkmış/çıkacak yazılarımın reklamları
Gündem hakkında ahkam kesmeler
Sosyoloji, felsefe, tarih, uluslararası ilişkiler konularında ahkam kesmeler
Gençlerbirliği
Bıkmadan viski istemeler
Motosiklet
Daha ne olsun

İşte önümüzdeki 5 aylık kalkınma planımız bu. Sizi bunlar bekliyor galiba...
Sen arkadaki burnunu karıştıran... Lütfen ama...

2 Ağustos 2010 Pazartesi

High Fidelity




Gün Senin Günündür...

Bir yerlere yazmaya başladığımdan beri 3nokta olayını çok kullanır oldum ama kimi zaman işi kolaya kaçırdığı için güzel geliyor.

Ben bir şeyi sevmiyorum; günü kötü geçince acısını başkasından çıkaran insanlar...
Gün senin günün, sen yaşa...