28 Nisan 2010 Çarşamba

Hıdırellez Şenlikleri Geri Sayım 7

Dün organizatörlerle görüştüm...
5 Mayısta oynanacak Ziraat Türkiye Kupası Final Maçı'nı yayınlamayı düşünmüyorlarmış.
Fenerbahçe son altı senede 5. kez finalde ama 27 senedir de kupayı kaldıramıyor. Kaldırabilir ve sevinç tufanı kopar ya da kaldıramaz ve hüzün daha acı hissettirir kendini...

Bu kaçacak mı? Tabi ki evet.
Bu yıl ana konser alanı yanı sıra ikinci bir sahne daha kurulacak, ayrıca diğer alanlarda akustik müzik yapacak gruplardan bazıları şöyle: Buzuki Orhan, Lüleburgazlı Küçük Hasan, Tamer Kum ve Trakya Ateşi, Göksenin İleri ve İstanbul Şarkıları Grubu, Koçani Orkestrası, Makedon Folk Orkestrası, Trakya All Stars, Zilli Perküsyon Topluluğu, Ahırkapı Roman Orkestrası, Pire Mehmet ve Roman Orkestrası, Babaeski Roman Orkestrası, Kolektif İstanbul, Semaver Kumpanya Tiyatro Topluluğu, Ankara’dan bu yıl ilk defa katılacak olan “İlle de Sokak” grubu ve Türkiye’nin ve dünyanın farklı bölgelerinden Roman grupları...

Futboldan daha zevkli tek bir şey vardır. 5 Mayıs.

27 Nisan 2010 Salı

Hıdırellez Şenlikleri Geri Sayım 8

Geçen sene gittiğimizde kıyıya bağlanmış motorları gördüğümde sevinmiştim. Kabataş ve Beşiktaş'a motor koymuşlar şenlik sonrasında. "Ne kadar güzel bir uygulama" diye sevinmiş, motorla Kabataş'a dönmeyi kafamıza koymuştuk. Ben Onur'un sırtında dönmüştüm, Onur takside...

Bu sene de motorlar olacak. Geçen sene bir önceki seneden aldıkları derslere iyi çalıştıkları için içki sırasındaki yoğunluğu da azaltmış sevgili organizatörler. Yanaklarından falan öpmek istiyorum kendilerini.

Peşin peşin söyleyebileceğim tek bir şey var; eğlenilecek.

Lütfen ertesi gün için işten izin alın.

Ben Doldurur Ben İçerim

Günah benim kime ne?

İçmemek için bir sebep gösterin. Lütfen.

1 Mayıs geliyor, Dünya Kupası yaklaşıyor, ligler bitiyor ve en önemlisi 5 Mayıs geliyor...

Dünya Kupası'na az bir vakit kala bir çok kişi geri sayım yapıyor. En güzelini flyingdutchman yaptığı için ben hiç bulaşmıyorum. Ben beni ilgilendiren geri sayımı yapayım.

5 Mayıs Hıdırellez.

Ahırkapı'ya gidiyoruz. Gelenler el kaldırsın, gelmeyenler mendillerini hazırlayıp oturup hüngür hüngür ağlasın. içilecek, dans edilecek, yerlerde yuvarlanılacak ve hiç bir şey hatırlanmayacak. Temin ederim ki en güzelinden daha güzeldir.

Hıdırellez candır...




1 MAYIS



1 Mayıs geliyor. Taksim'e geliyor... Yıllardan sonra evine, vatanına geliyor. 1 Mayıs işçinindir, 1 Mayıs emeğindir... Taksim 1 Mayıslarındır... 1 Mayıs tüm dünyada meydanlardadır... İstanbul'da da meydandadır...

En güzel günümüzdür 1 Mayıs.

19 Nisan 2010 Pazartesi

Eleştiri Yapmak

Eleştiri yapmak adil olmayı gerektirir. Bir şeyi ya da bir kişiyi eleştiriyorsan adil davranmalı, öz eleştiri de yapabilmelisin.

Benzer bir eleştirinin senin için de yapılabileceğini bilmelisin, hatta kendin için de yapabilmelisin.
Evet Bilica olayından bahsediyorum.

Eleştirdiğiniz adam bir futbolcu. Büyük ihtimalle Brezilya'nın favelalarından çıkıp gelmiş burada top oynuyor. Belki 10 sene evvel açlıktan nefesi kokuyor, hırsızlık yapıyordu. Bu beyefendi bugün ayda benim yılda kazandığımdan daha fazla para kazanıyor. Penaltı noktasında kazı yaptığı için etmediğin lafı bırakmıyorsun ama bunu ya da bunun gibi şeyleri yapan yüzlerce futbolcu var. Sen neyi, neden hangi ahlaki diskura göre eleştiriyorsun?

Ben o sosyokültürel yapıdan çıksam ve bana o kadar para versinler ben sadece penaltı noktasını kazmam, tüm futbol sahasını oyarım be...

16 Nisan 2010 Cuma

YOZDİL

Bir insan durum değerlendirmesinden yoksunsa, okuduklarını, anlatılanları, yaşadıklarını kendi içinde herhangi bir yoruma tabi tutmadan sadece konuşmuş olmak için konuşuyorsa bu adamın adı Yılmaz Özdil olabilir.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/14435016.asp

Yegane merakım şu:
Balık tutmayı bilmiyor musun Yılmaz? Git balık tut, evine ekmek götürmenin binlerce yolu var.

15 Nisan 2010 Perşembe

Yılmaz Özdil


Kendisi dünkü yazısında (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/14412039.asp?yazarid=249&gid=61) eşitsizliğin, nükleer silahsızlanmanın, şiddetten arınmış bir hayatın mümkün olamayacağından dem vurarak şiddetin olması gerektiğini savunmuştur.
yani şöyle demiş enter tuşu basılı kalan, yozdilli yazar: zaten barış, eşitsizlik, silahsızlanma falan pek mümkün değil, o zaman birilerine vurma ihityacı duyuyorsak vurabilmeliyiz. Bu şiddet gösterilerini bizim gibi düşünmeyen her insanoğlu üzerinde uygulamalı, uygulayanlara destek vermeliyiz.
Yılmaz... Biliyorum herkes yılar ama sen yılmazsın ama senin yazı yazmaman gerekir.
Aslında ben sana değil, sana yazı yazdıran kişilere kızıyorum...

Bu arada kalemsiz olduğu kadar dudaksız da...

Yeni Blog

Bizler sloeg üyeleri (THE SUPERLEAGUE OF EXTRAORDINARY GENTLEMEN)blog olayının bedava olduğunu anladığımız için sürekli blog açmaya karar verdik.
sıradaki blogumuz futbol istatistikleri hakkında. öyle her yerde karşılaşacağınız tarzda istatistikler değil, grubumuzun ismi gibi extraordinary istatistikler var...

ilginize ve bilginize:
http://sloegstat.blogspot.com/

14 Nisan 2010 Çarşamba

HERILD TRİBÜN

Sloeg (THE SUPERLEAGUE OF EXTRAORDINARY GENTLEMEN) üyeleri olarak bir blog açtık... Spor haberleri yayınlıyoruz. bilginize ve ilginize...

http://herildtribun.blogspot.com

12 Nisan 2010 Pazartesi

Dünyanın Bütün Sabahları... Birleşin!


“İstatistik mini etek gibidir, hem gösterir, hem göstermez” buyurmuş Sir Alex Ferguson ama biz gene de bir istatistik yapsak kavga gürültünün genelde sabahları hayata geçtiğini görürüz.
Sabahları sinirli olur insanlar, trafiğe çıktıklarında teröre başlarlar, evden çıkarken kendine selam vermeyen adama okkalı küfür sallarlar, metroda önüne geçen adama bir garip bakış fırlatırlar, ona omuz atan ve aslında bir beyefendi olan adama kafa atarlar, bağırırlar, çağırırlar, fışkırırlar…
Sebebi çoğu zaman açıktır.
Uykusuzluk…
İnsanların büyük çoğunluğu sabah uyanır, işlerine, okullarına sabahları giderler. İşler güçler sabah sabah başlar. Vaktinde ikinci öğretimi kazanmış bir arkadaşım “Oh be sabahları uyanmayacağız, gündüz uyuyup gece okula gideceğiz, vampir gibi ne zevkli” demişti. “Bak arkadaşım sevgili üniversite senin ders saatlerini 23.00-05.00 olarak ayarlamamış, gündüz adam gibi kalkıp güne uyanabilir, günü yaşayabilirsin” dediğimde bana “Senin ağzını burnunu kırarım, ukalalık yapma deyus” içerikli bakmıştı.
Her ne kadar kabul etmesek bile doğrusu budur… sabah uyanılır, güne başlanır, daha edebi bir dille güne uyanılır ve kuşların cıvıltısı içinde gün yaşanır. Çalışıyorsan işine, okuyorsan okuluna, işsizsen gazetene dalarsın.
Ama hayır. Büyük çoğunlukla insanda öyle değil. Kalkıp “hay anasını satayım, gene erken uyandık” ya da “beş dakika daha uyuyayım” ya da “sabah sabah bu ne be” minvalinde konuşmalarla dolu bir güne başlıyoruz hep. Anlamsız bir sinirle etrafımıza kızıyor, bir şeyleri kırıp döküyoruz.
Sabahın ve doğan güneşin, cıvıldayan kuşların, burnunuza gelen toprak kokusunun sizden istediği bu değil.
İçinde bulunduğumuz bu düzende insanlar işini sevmiyor, yaşadıkları sosyal yaşantı onlara yeterli gelmiyor, alınan maaşlar ve çalışma şartları dengeli değil ve sabahlar bunun için işkence haline gelebiliyor. Fakat unutulan bir gerçek var ki içinde yaşadığımız bu düzen yani kapitalizm aynı zamanda özgürlükler sistemidir. Yani size çalışmama özgürlüğünü sunar, karşılığında aç kalma özgürlüğünüz saklıdır fakat çalışmama hakkına sahipsiniz. Dolayısıyla işinizi bırakıp sabahları erken kalkmak mecburiyetinde olmazsınız.
Akşamdan kalmanın verdiği baş ağrısı ve mide bulantısıyla uyandığınızda da sinirli olursunuz. Aynı kapitalizm insana içmeyebilme özgürlüğü de veriri. Eğer mesleğiniz şarap tadıcılığı değilse içmeyebilirsiniz ki bildiğim kadarıyla somölyeler şarabı içmiyorlar. İçmeyerek sabah sizinle beraber güne uyanacak ve bedeninizde bulunmaktan mutluluk duyacak olan baş ağrısı ve mide bulantısından kurtulabilirsiniz. Ya da gece içebilirsiniz ve sabah baş ağrısından ve mide bulantısından kurtulmaya çalışırken gece yaşadığınız güzel anları düşünerek gülümseyebilirsiniz. Eğer üzgün olduğunuz için içiyorsanız bir psikologa görünmenizi salık veririm amatörce…
Ya da yepyeni bir kariyer planı yaparak gece vardiyasında bir işe talip olabilirsiniz. O zaman gece sabah kadar çalışmanın ve sabah yatarak akşama kadar uyumanın, size göre, zevkini yaşayabilirsiniz.
Dilimize bile yerleşmiş; “sabah sabah” diye bir ikileme.
Ben güne neşeli uyanmayı sevenlerdenim. Müzikle ya da haberlerle başlamasını sevdiğim sabah gülümseyerek güne alışmaya, sevmediğim işime intikal etmeye çalışırım. Gülümserim, en salak esprilerimi sabahları yaparım, 2,5 yaşındaki kızımın bile duymak istemediği şarkı sesimle müzik katlederim. Sonra günü yaşarım.
Bu sabah kötü başladı. Burada, işyerinde de millet alabildiğine suratsız. Mars gene yaklaşmış mı ne oldu…
İstediğim sabahları mutlu olmak. Çünkü sabahlar bizi mutlu etmek için oluşuyor. Güneş tüm dünya için doğuyor her sabah ve kuşlar tüm dünyaya söylüyor şarkılarını. Tat almak lazım. Biraz daha ayırmak lazım dudak uçlarının birbirleriyle olan mesafesini. Gülümsemek, güldürmek lazım. Yoksa bir gün dünyanın tüm sabahları birleşip bize karşı bir devrim yapacaklar. Onları katleden biziz çünkü bugün…
Şimdi bu yazı bitti. Dağılabilirsiniz. Dağılın lan sabah sabah adamın asabını bozmayın.

10 Nisan 2010 Cumartesi

Teşekkür Ederim

En çok kullandığım ikinci cümledir "Teşekkür ederim." Çünkü ben teşekkür ederim.
Çok boşlamışım blogu. Ben kendim için yazıyorum ya hani, kendimi yazıyorum ya hiç sansür uygulamadan buradan kendimi boşladığımı anladım.

Şimdiden itibaren sözü veriyorum. her gün en az bir... en fazla... olduğu zaman, fazla olduğu zaman anlarsınız zaten benim kendimle irtibatımın pek iyi olmadığını...

Start finiş düzlüğü hep bu blog benim için...