24 Aralık 2009 Perşembe

Son 10 Yılda Ölen Ünlüler

ntvmsnbc.com böyle bir haber yayınlamış...

2009'u geride bırakıp, 2010'a girmek üzere olduğumuz şu günlerde ("birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan şu günlerde" gibi oldu) her yılbaşı gibi bu yılbaşında da haber merkezleri, internet siteleri, ajanslar 2009'un acı olaylarını, sevinçli havadislerini, başarıları, hayal kırıklıklarını falan yayınlarlar ve hatta NTV bunları Almanak yapar, Oğuz Haksever'in "Adeta, gibi, güneşin doğuşu, uyumak istercesine..." gibi sözcüklerinden oluşan mükemmel şiirleri eşliğinde yayınlarlar.

Bu senede son on yılda ölen ünlüler isminde bir haber yayınlamışlar. Aralarından seçki yapacağım. Dileyen hepsi için www.ntvmwsnbc.com'u ziyaret edebilir elbette.



İlk sırada Patrick Swayze var. Pankreas kanserinden yaşama gözlerini yuman oyuncuyu elbette Dirty Dancing filmiyle hatırlıyoruz. Canımdan çok sevdiğim dağıtımcılar tarafından "İlk Dans İlk Aşk" adıyla türkçeye çevrilen film bir çok ailenin sinemada çocukların gözlerini kapatmasına sebep olmuş, nice yiğidi salsa, rumba, çaça manyağı yapmıştı. Ama biz kendisini aynı zamanda Ghost filminde Demi Moore'a çömlek yapmayı sevdirirken izlemiştik. Bu film sonrası Avanos'ta çömlekçi sayısında ciddi bir artış olduğu gözlemlenebilir.

İkinci sırada Maykıl Ceksın var (ben bu adı böyle yazmayı çook seviyorum).
1992 yılında Ahmet San abimiz gözlerini kırpıştıra kırpıştıra; "Maykıl Ceksın geliyor hazırlayın paraları" demişti ama ülkemizde Maykıl Ceksin'ı görememiştik. hatta Star TV (o zamanki adını Magic Box diye hatırlıyorum nedense) konsere günler kala popun kralının Bükreş (ya da tamamen atıyorum) konserini yayınlamıştı ama fırtınadan bizim yayın gitmişti de evde çeşitli küfürler etmiştim koltukların üzerinde zıplaya zıplaya. Neyse Maykıl Ceksın öldü ve ruhu mp3 klasörlerimizde yaşayacak. Kendisinin çok çılgın bir hayranı olmakla beraber eski dostum Yiğit Özgür'ün benden daha çılgın bir fanı olduğunu öğrendiğimde (tanışma sebebimizdir) Yiğit'e saygı duymuştum (adam ortaokul çeketinin iç kısmında Maykıl Ceksın rozetleri taşıyordu). Hep çocuk tecavüzcüsü, beyazlaşmaya çalışan zenci yaftalarını yemiş ama bu suçlamalara ben pek itibar etmemiştim. Yoksa "o kadar para adamı bozar mı?" diye de düşünürdüm.

Sırada Heath Ledger var.


Sinan Paşa Pasajı'nda gördüğüm çevirisi haliyle "..Pne Kovboylar" filmiyle bir çok kişinin gönlünde kamp kuran Ledger bir otel odasında öldü. "Uyuşturucu" falan dediler ama yanlış ilaç fikri daha ağır bastı sonradan herhalde. Ne olursa olsun daha sonra oynadığı Joker karakteriyle ölümünden sonra Oscar alan nadir insanlardandı. The Office dizisinde Dwight Schurute karakterini bir gün "Joker" olarak gördüğümde gözümden yaş gelmişti hiç unutmam. Neyse efendim, ben Heath Ledger'a verilen ödülü pek tasvip etmemiş, hatta Oscar töreninden sonra "O zaman Bruce Lee'ye ve Oğlu Brandon Lee'ye de ödül verin ya sayın akademi!" diye çemkirmiş, türlü mailler atmıştım. Maillerin hepsinin spama düşmesini bırakalım, Brokeback Mountain filminden sonra kendisi Teksas ve Arizona'da pek sevilmeyen bir adam olmuştu Ledger'ın...

Ortaokul ve lise yıllarında okuldan kaçıp kaçıp bilardoya gider, pike çekmeden, sigara ile atış yapmadan harçlıklarımızı heba ederdik... The Color Of Money filmini izledikten sonra herkes Tom Cruise gibi davranmaya çalışıyordu. Ben herhalde onun tarikata falan dahil olacağını, gül gibi Nicole'u bırakacak kadar salak olacağını önceden tahmin etmiş olmalıyım ki hep Paul Newman'ı taklit ettim. Bir insan bu kadar mı güzel bilardo oynar ya? Kendisini Hudsucker Proxy filmiyle de sevmiştik, hatta o kadar sevmiştik ki Sevgili amcamız Paul'ün Şişedeki Mesaj filminde oynamasına ve azıcık para kazanmasına da göz yummuştuk.


Bilerek ve isteyerek, hatta inatla bu fotoğrafı koydum... Amerikalının sağcısı hiç çekilmez arkadaş. Micheal Moore'un Bowling For Colombine filminde (belgesel) (Türkçemize benim cici silahım adıyla çevrilmişti. Sınav mısınız kardeşim siz?), Amerikan National Rifle Association'un (Herkesin silah sahibi olmasının herkesin hakkı olmasını savunan kuruluş) hızlı savunucularından olarak karşımıza gelmişti. Ben Hur olsun Maymunlar Gezegeni olsun bunları kabul ettik hadi ama kendisine en çok yakışan rol, Üç Silahşörler filminde oynadığı Kardinal Richelieu rolü olmuştu. Ölünün arkasından konuşulmaz ama; Arkadaşım sen kimsin de tanrı ile konuştuğunu iddia edip, 13. Luis'nin kafasını karıştırıyorsun. Tanrı ile Fransa arasındaki tek bağ Aramis'tir. Kılıcı tüfeği bırak gel...

Ben kendisini dinledikten sonra izlemiştim Crossroads adlı filmi, bıraktım tüm Blues camiasını falan, bu adamın ruhunu şeytana sattığını düşünmüştüm sadece. Öldü de anladık öyle bir satış sözleşmesinin olmadığını. Kendisi ile çok şeyler yazıp işgüzarlık yapmayacağım. Şu anda bilgisayarın hoparlörlerinden Sex Machine şarkısı yükseliyor. Bu bölümü kendisinin bir sözüyle bitirelim "Sadece tanrı her yerdedir. Ve onun tam altında James Brown vardır." (Allah birdir muhammed onun kulu ve elçisidir gibi olmuş... doğru)

Betamax videonun nimetlerinden faydalandığım dönem, Bana Göz Kulak Ol adlı filmi izliyorum (See No Evil, Hear No Evil), kankası Gene Wilder ile beraber karnıma ağrılar sokuyorlar ve ben tapıyorum Richard Pryor'a. Bir film 168 kez izlenir mi? Kendisinin lakabı King Of Comedy. Daha ne diyeyim. Superman 3 filmini Süpermen için değil de Pryor için izlemiştim. Daha sonra uyuşturucu batağına düştü. Uyuşturucu için hiç bir şey mazaret olamaz ama şöyle bir bakarsak; Pryor'un annesi bir genelev çalışanı. Pryor 6 yaşına kadar oralarda büyümüş, daha sonra tacize uğramış, 10 yaşında annesi bunu terk etmiş ve büyükannesinin yanına gitmiş, yeter ağlayacağım... Daha sonra bir stand up şov yaptı; şovun büyük bölümü uyuşturucu kullandığı dönem ve uyuşturucunun onu ne hale soktuğu ile ilgili idi. İzlemeyenler şiddetle izlesinler diyebileceğim az sayıda şeyden biridir. Tıpkı uyuşturucu ile yaptıkları gibi, bir çok alanda aktivist olmuştur. iki kere evlendiği (ki kendisinin 7 karısı 8 çocuğu vardır[bu da takdire şayan bir başarı bence]) ve ölümünde yanında olan Jennifer Lee "Öldüğünde yüzünde gülümseme vardı." demişti. Ne diyelim ki sayın Richard "Sen bizi güldürdün Allah seni güldürsün." Bunu buraya yazmak ne kadar doğru ama; kendisi tanıdığım en tatlı .....spu çocuğu idi...


Bu yaz kardeşimle balık tutuyoruz Bodrum'da. İkimiz de balıkçılık hakkında sınırlı bilgi sahibiyiz (Hiç), balık falan tutabildiğimiz yok yani. Zaten kıyıdan uğraşıyoruz ve küçük şirin balıklar çevrelemiş etrafımızı. bir tane balık geldi, çok net görüyoruz kendisini, 20 cm boyutlarında asla isimlendiremeyeceğimiz güzel renkli bir balık. Kaya balığı gibi bir şey. Musallat oldu kardeşimin oltasına, kardeşim oltayı nereye çekse oda geliyor, ufak ufak yemi tırtıklıyor. yani yakalamak pek mümkün değil. Gel zaman ben sıkıldım ve "Oğlum hadi gidelim." dedim, kardeşim nasıl bir hırs yapmışsa "Ben bu balığı yakalamadan eve gitmem!" diyor. "Bırak ulan şunu Moby-Dick mi bu?" dedim. Baya gülmüştük... Moby-Dick dediğimizde, herhalde insanların aklına Herman Melville'den ziyade Gregory Peck gelir. Kaptan Ahab'ı canlandırdığı Moby-Dick'i bir kenara koyarsak, kendisi Klimanjaro'nun Karları filminde de oynamış bize Ernest Hemingway'ı sevdirmişti. Yaşı itibariyle mi nedir hep güzel şeyler de oynamış, hem The Guns Of Navarone, hem de To Kill A Mockingbird filmlerinde "Helal sana Gregory" nidalarını hak etmiştir... Son olarak söyleyebilirim ki Ne zaman balina görsem aklıma Gregory Peck gelir.

Bir önceki yazıda Pink Floyd diye bas bas bağırmıştık değil mi? Eee The Beatles bu gruba yakın bir şeyer yapmıştır seviye anlamında. Yüzlerce şarkısını dinleyin grubun ama bir de Here Comes The Sun adlı şarkıyı dinleyin. Sevgili George Harrison sadece bu ve While My Guitar Gently Weeps adlı şarkıların bestesini yapmıştır. Here Comes The Sun şarkısını karısına ithaf ettiğini, sonradan karısının bir başka yüce sanatçı "Mr. Slowhand" Eric Clapton'a kaçtığını düşündükçe gözlerim doluyor (Eric Clapton'un Layla adlı güzide eseri George Harrison'un karısı için yazdığı söylenir). Neyse efendim, The Beatles'ın en güzel, en etliye sütlüye dokunmayan, en temiz yüzlü adamlarından biriydi. John Lennon hippisi neler yaptı gruba. Kızmıyor değilim...

İslam dininde Muhammed'in cisimleştirilmesi yasak olduğu için Çağrı filminde Muhammed'i göremedik belki ama hep onun gözünden Hamza'yı gördük. İşte ilk izlediğimde anlamıştım, karizmanın ne demek olduğunu. Karizma demek Hamza demek, Hamza demek Anthony Quinn demek. Hatta ben Galatasaray Takımındaki Hamza'nın isminin değiştirilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Yakışmıyor sana Anthony Quinn'den sonra Hamzalık Hamzacığım. Filmlere bakınız: Alexis Zorbas, Children Of Sanchez, The Guns Of Navarone, Lion Of Desert, Regina Roma... Hele Sanchez'i çocukları filminde bara daldığı bir sahne vardı ki ayna karşısında defalarca taklit etmeme rağmen başarıya ulaşamamıştım. Ama en çok şaşırdığım sahne şu olmuştu: Cosby Show izliyorum TV'de ve bir anda kapıdan içeri Anthony Quinn giriyor. Biz Cosby Şhow'u gerine gerine gülmek için izlerken, Huxtable'ların malikanesine bir anda Anthony Quinn girince heyecandan kalkıp pijamamın önünü iliklemiştim... Kendisini hiç bir emek harcamadan izlemek isteyenler için geliyor: Müslümanlık Türkiye sınırları içerisinde hakim din olduğu sürece Ramazan aylarının Kadir gecelerinde Show TV'yi takip edebilirsiniz. Olmadı Star... Son olarak notum: Kendisi ne günah işlemiş olursa olsun, sadece Hamza rolüyle cennetin kapısındaki melekleri kandırıp Hamza kontenjanından cennete girmiştir, eminim...

Listede daha kimler yok ki (ölene sevinmiş gibi şevkle söyledim gibi oldu); Walter Matthau, Chalres Schulz, Bernie Mac, Luciano Pavarotti, Anna Nicole Smith (bu hanım kızımızı bilerek yazmadım), Steve Irwin (Timsah avcısı), Johnny Carson ve diğerleri... Hepsi 10 yıl içinde vefat etmiş ünlüler... Onlar gibiler daha da gelmez bu dünyaya...

1 yorum:

  1. cok önemli; biri ünlü biri ünsüz bir kelime bir i$lem iki can yolda$ini almami$sin listeye. birincisi tayland´ta bogazinda bir ip, bacaklarinda külotlu corapla son seksüel denemesinden sonra ölü bulunmu$ "bill" namli "kill" sifatli david carradine abimiz ki ruhu $ad olsun, amerika´da kung-fu´nun ekmegini az yememi$ bize hikmetinden hikmet, izzetinden izzet sunup gönüllere mazhar olmu$tur.

    bir digeri ise duman sesli adam, pek kimsenin bilmedigi gariban sigara tiryakisi bir abimiz Willy deville´dir ki ölünce tanidim bu abimizi. maykil ceksin´dan 10 gün sonra öldügü icin basinda pek hatta hic yer edinemimi$tir. daha fazla konu$mayim o kendi söylesin geri kalani:

    http://www.youtube.com/watch?v=DboM8xYouqc

    YanıtlaSil