12 Ocak 2010 Salı

Beden Eğitimi

"Futbol oynayacaklar iki adım öne çıksın."
İşte bu cümle Türk sporunun bugün bulunduğu yerde olmasının sebebidir. Çünkü bize böyle düşünmemiz emredildi, bunu yapmamız salık verildi bizlere.

Mahallede futbol oynamaya giderken anneannem "oğlum fazla koşup terleme" derdi. "Ya anneanneciğim, Tanju muyuz biz? Aykut Kocaman mıyız, Saffet Sancaklı mıyız? Koşmadan oyun mu oynanır?" diyemezdik o zamanlar... Neyse mahalle futbolu bahsine sonradan geçeceğim ama tıpkı bu cümle gibi sporumuzun önüne geçmiştir beden eğitimi dersleri.

Bir düşünelim lütfen...
İlkokuldan itibaren yalan bir Beden Eğitimi dersi zorunlu bir biçimde veriliyor küçük dimağlara. Haftada bir ya da iki saatlik süreçte spor ahlakından tutun da, spor tarihi, tekniklerine varana kadar teorik, doğru spor yapmanın yöntemlerinden tutun da belirli bir spor dalı üzerinde uzmanlaşmaya kadar gidilebilecek pratik dersleri verebilecek imkanınız varken beden eğitimi öğretmenlerimiz "Futbol oynayacaklar iki adım öne çıksın" diyorlardı.

Buraya kadar nasıl geliyorduk onu bir görelim isterseniz.
İlköğretim yok o zamanlar, ilkokuldan sonra ortaokula başladık. Hiç fark etmez, her ikisinde de durum aynı olacak. Beden eğitimi dersinin olduğu günler okula poşetle top getirenler, farklı bir poşette eşofmanlarını getirenler, çantaların fermuarları patlayacak gibi olana kadar içine tıkılan eşofman ve spor ayakkabıları taşıyan mini mini bebelerdik bizler...
Öyle bir öğretilmiş ki; beden eğitimi dersleri günün en eğlenceli saati, ilk dersten itibaren heyecanla beden eğitimi dersini beklerdik. Zannedersiniz beden eğitimi dersine Michael Jordan gelecek, bize basketbol öğretecek, sanırsın Hami Mandıralı gelip okulun duvarını delecek, sanırsın Alberto Tomba gelip bize küçük slalomun inceliklerini anlatacak. Yok öyle bir eğitim...
Şöyle başlar beden eğitimi dersleri.

Bir önceki dersin teneffüs zili çalar. Kızlar sınıftan çıkarlar, çıkarken "Sınıfı havalandırın, çok pis kokuyor sonra!" diye bağırmayı ihmal etmezler. Erkekler soyunmaya başlar, bu arada yaşa göre çeşitli muhabbetler açılır. Konu genelde penis, penis boyutu, tüylenme, kıllanma üzerinedir. Sınıftan kurban seçilen bir kızın üzerine de konuşulabilir. Klasik bir soyunma odası gibi "Arkadaşlar savunmaya önem veriyoruz, paslı çıkıyoruz, bam bam bam vuruyoruz." Gibi maça çıkmadan önce yapılan konuşmalar olmaz.

Aşağıya inilir, sıraya geçilir. Beden eğitimi hocası gelir. İşte burada başlar sporun ölümü.
Sağ baştan say... insan sportif faaliyete geçmeden evvel neden sağ baştan sayar ki? Düşünün Phil Jackson'un efsanevi Chicago Bulls dönemlerini, takımı antrenman öncesinde dizmiş sağ baştan saydırıyor. "Scotty, oğlum sesin çıksın sesin... Karı gibi ne o öyle. Sen 12 dediğinde ben duyayım onu. Hadi baştan. Sağ baştan say!"

Evet 80 darbesinin sonrasında büyümüş çocuklarız. Militarizm beynimizin bütün kıvrımlarına işletilmeye çalışılıyor. Önce and içiyoruz sabahları ardından beden derslerinde sağ baştan sayıyoruz. Kimse bana disiplinin bu yöntemle geleceğini anlatmaya çalışmasın, kalbini kırarım o kişinin...

Dedik ya spor ölü doğdu sağ baştan sayma hadisesi ile, ardından hoca o tarihi cümleyi söyler. "Futbol oynayacaklar iki adım öne çıksın!"
Bu cümle sonrası sınıfın belli bir kesimi iki adım öne çıkar. çalımı en güzel atan, o iki adımı "Hani aslında istemiyorum ama neyse gelinde göstereyim size gününüzü" gibilerinden atar. Birkaç laf dalaşı da yaşanır tam o sırada. "Ya hocam bu oynamasın ya, bilmiyor." Ya da "örtmenim yalnız şuna bir şey deyin, çok faullü oynuyor." gibilerinden.

Geride kalanlara, "Yavrum siz ne oynayacaksınız?" diye sorar, cevap genelde "Basketbol"dur, onlara basket topu verir. Kızlar voleybol topu alırlar. Kalanlara "siz serbestsiniz yavrum" der.

Az rastlanmakla birlikte bazı öğretmenlerin futbol topunu yavruların eline vermeden evvel ısınma koşusu yaptığı görülmüştür. Fakat bu genel kuralı bozmaz.

O ısınma koşuları da kızların yeni filizlenmeye başlamış göğüslerine (meme) bakmakla geçer. Erkekler gerçekten ısınma koşusunun hakkını verir yani.

Serbest olanlar serbest serbest dolaşırlar. Futbol maçını izlerler. Kötü oynayan ama futbol maçına dahil olmak isteyen biri hakem olur, kızların bazıları maçı izler, bu yüzden bütün erkekler Gullit olur, Marco van Basten olur, Del Piero olur.

Basket oynayanların zaten basketbol hayatı okulun sadece sacdan yapılmış ve çoktan yamrulmuş potasında başlamadan biter...

Bir de gerçekten sadece voleybolu sevdikleri için ya da ger.ekten kızlarla beraber olmaya çalıştıkları için kızlarla voleybol oynayan birkaç erkek vardır ki; onların hali bonservisinin eline almış ama sakatlığı devam eden futbolcu gibidir. Soyunma odasına dönüldüğünde o zatın cinsel tercihleri soyunma odasının genel konusunu oluşturur.

Ben demiyorum; öğretmenler çıkıp bize bobsletten bahsetsin, ben demiyorum ki "arkadaşlar boccha takımına girmek isteyenler elime mum diksin" desin. O yaşta sporu şu çocuklara sevdirmek için olimpiyatlardan bahsetsin, o ruhun ne kadar güzel olduğunu anlatsın, sporun aslında askeri bir tarihi olduğunu ama ne güzeldir ki silahsız yapıldığı için tercih etmemiz gerekenin o olduğundan bahsetsin. En popüler spor dalı olan futbolun sadece İstanbul'la sınırlı olmadığını, mahalli takımların maçına götürerek öğretsin, stadyumda nasıl davranacağımızı anlatsın, şiddetin değil sporun güzel olduğundan dem vursun. Dünya rekoru kıran atıcımızdan, yüz metreyi 10 saniyenin altına indiren Ben Johnson'un nasıl dopingli çıktığından bahsetsin, biz de doping neymiş onu bir öğrenelim.

Ders biter tekrar sağ baştan sayılır... Ya öğretmenim, kimse o kadar terleyemez, terleyip kütle mi kaybedeceğiz, atmosfere mi karışacağız da ders bitiminde tekrar sağ baştan saydırıyorsun. Zaten ısınmadan futbol oynamışız, bütün kaslar bitmiş, nabız desen binleri zorluyor, sen gelmiş sağ baştan diyorsun...

Bir gün öğretmenimiz futbol oynamayanlara "Çocuklar siz ne oynamak istiyorsunuz?" dedi. Ben de "Öğretmenim su topu oynayabilir miyiz?" dedim... "Topu yok onun." Dediydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder