14 Ocak 2010 Perşembe

Naklen Yayın İhalesi


Türkiye Süper Ligi’nin naklen yayın ihalesi sonuçlandı. Uzatmadan rakamları yan yana koyup söyleyeyim fıyatı: 321 milyon $ (yazıyla üç yüz yirmi bir milyon dolar) KDV falan hariç fiyat bu. Eklediğiniz zaman vergisini aldısını 424 milyon $ olacak. Ne parası bu? Futbol parası. Futbol izletmek için bir yayın kuruluşunun futbolun Türkiye’deki sahibine ödediği ücret. Yani Türkiye Futbol Federasyonu’na. Kime izletecek? Bana, sana, ona… Bize… Konu hakkında önümüzdeki hafta boyunca çılgınca tartışmalar yaşanacak, televizyonda oturumlar düzenlenecek, canlı bağlantılar olacak, bununla ilgili komiklikler yapılacak, gazetelerde yazılar yazılacak, köşe yazarları atıp tutacak. Ben başka bir şeyden bahsetmek istiyorum bugün.

Çeşitli travmalardan ötürü rahatsız bir insan olduğum için ihaleyi neredeyse sonuna kadar izledim. Zaten ben bu tarz büyük ihaleleri canlı izlemeyi seven bir insanım. Gerçi en son 4. Levent’teki İETT arazisi ihalesini izlemiştim. Milyonlarca dolar havada uçuştuktan sonra Nazif Zorlu (Zorlu Holding Başkanı) kalkıp Dubai konsorsiyumunun elini sıkmış ve “Hayırlı olsun.” demişti. Örneğin bir rahatsızlık emaremde Meclis Bütçe görüşmelerinden. Bütçe oturumları yapıldığı zamanlarda Meclis TV’yi (TRT 3’ten yayın yapıyor) izliyorum canlı canlı. Paralar akıp gidiyor gözümün önünden, adeta neşeleniyor, adeta o para bana geliyormuş gibi seviniyorum. Bir keresinde katip şöyle dedi: “Afyon Kocatepe Üniversitesi 2000 yılı bütçesi için hazineden 17 trilyon Türk Lirası aktarılması için… Kabul edenler? Kabul edilmiştir.” Bakın dikkat ederseniz “Kabul etmeyenler” diye sormuyor bile. O an mecliste şöyle bir görüntü geliyor gözümün önüne. 4 kişi, bir el arabasını ittirerek başkanlık makamının önüne kadar geliyor. Arabada 17 trilyon lira var. Meclis başkanının önüne geliyorlar, Meclis başkanı elini cebine atıp bir miktar para çıkartıyor, “Kaç lira lazım size?”, “Valla başkanım, Afyon’a gidiş-dönüş 200.000 lira benzin yazsa, biz de dört kişiyiz, mola falan veririz, dört tost, dört ayran 10.000 lira desen, sen bize düz 250.000 lira ver, artarsa üstünü getiririz.” “Al oğlum, dikkatli gidin gelin. Sırada hangi üniversite var katip?” “Antalya Akdeniz Üniversitesi başkanım…”

Bugünkü ihalede de böyle şeyler hissettim. Hemen hemen…
İhale 220 milyon $ ile başladı ve hemen 221 milyon $ dedi Türk Telekom. Sonra arttırma başladı karşılıklı. Uzun uzun yazmayacağım ama şöyleydi kısaca: bir ara Telekom 4 milyon 4 milyon arttırdı, sonra Digitürk 4 milyon, 3 milyon gibi artırımlar yaptı. Arada 50.000 $’lık artırımlar oldu. Sonunda 321 milyon $’a bağlandı iş. Telekom mensupları yanlış saymadıysam 7 kere mola isteyip içeri gittiler. Mehmet Emin Karamehmet ve ekibi hiç gitmedi molaya. Ben orada olsam sürekli küçük hacetim gelir, aynı anda terlerim, aynı anda midem bulanır… habire mola isterim… diye düşünüyordum ki orada olmak geldi bir anda içimden.

Digitürk 225 milyon $ dedi bir ara. Ben karşı masadayım, Telekom yetkilisiyim. “İhaleyi al gel” demişler bana sırtımı yumruklayarak, genel müdürlük binasından çıkıp gitmişim federasyon binasına. Laciler üzerimde… sevgilim falan izliyor belki, çünkü evden çıkarken “İhale var bugün, televizyondan canlı yayınlarlar, izlersin istersen” demişim. Karamehmet’in yanındaki adam “225 milyon $” demiş karşımda…

“300 milyon $” diyorum ve arkama yaslanıyorum… gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıyorum… açtığımda Karamehmet ve adamları kağıtlara bir şeyler yazıyorlar, yanımdaki basın mensupları cep telefonlarından mesajlar düzüyor, diz üstü bilgisayarlarından döşüyorlar haberleri. Diğer yanımdaki masada oturan ihale yöneticisi Lütfi Arıboğan su dolduruyor bardağına, elleri titriyor. Ben hiçbir şey yapmadan etrafımı izliyorum, yanımdaki iş arkadaşımın gözlerine bakıyorum, adamın gözleri “Oğlum ne yaptın sen?” diyor… Ben saçlarımı atıyorum şöyle yana doğru sarışın kadın edasıyla.

Masada duran cep telefonum çalıyor o an. Titreşimde olduğu için “Hııırrrr Hıııırrrr” diye ses çıkararak kendi ekseni etrafında dönmeye başlamış. Bakıyorum ekrana CEO arıyor. Hiç istifimi bozmuyorum, basıyorum “Reddet” tuşuna. Akabinde tekrar dönmeye başlıyor telefon, gene basıyorum “Reddet” tuşuna. Kameralardan birine dönüp göz kırpıyorum “Sen karışma, rahat ol…” gibilerinden.

“300 milyon 500 bin $” diyor Karamehmet’in adamı.
“320 milyon $” diyorum ve tekrar arkama yaslanıyorum ve yine derin bir nefes… salonu izlemiyorum bile artık. Telefonum dönüp duruyor. Artık reddetmiyorum bile, bırakıyorum çalsın. Yanımdaki iş arkadaşım telefonuna sarılıyor, hemen kulağına eğilip, elimle ağzımı gizlemeyi ihmal etmeyip “Bırak o telefonu, yediririm sana “ diyorum. Mantık uçmuş, rasyonalizmin tek bir harfi yok artık benim bulunduğum atmosferde, herif korkup kapatıyor telefonunu. Tekrar telefonum çalıyor, bakıyorum ekrana; Suudi ortaklardan biri. Tekrar kameraya dönüp aynı göz kırpmasını yapıyorum. Arkadaş yalvarıyor, “Borga bir mola alalım lütfen ben korkuyorum” diyor, bakıyorum gözlerine ağlıyor herif.

“320 milyon elli b...” diyor Karamehmet’in yanındaki
“330 milyon” diyorum sözünü keserek… Sigara paketimi çıkartıyorum cebimden, içinden bir tane çıkartıp filtre kısmını masanın üzerine vurmaya başlıyorum, parmaklarımın arasında çeviriyorum sonra. Karamehmet ayağa kalkıyor, elimi sıkıyor, “Hayırlı olsun” diyor.
Ayağa kalkıyorum, salondan çıkmak üzereyken sigaramı yakıyorum, CEO yazan numarayı arıyorum, “Aldık patron” diyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder