13 Eylül 2010 Pazartesi

Voltaire ve Naziler


Voltaire'in "Söylediklerinizi onaylamıyorum ama bunu söyleme hürriyetinizi ölene kadar savunacağım" sözünü bloğa yazmamın ertesinde kadim dost Uygar "Peki Nazilere de mi iyi davranacağız?" sorusunu sormuş. Bu yazı bu soruyu cevaplamaya çalışacaktır.

Evet Voltaire belki Nazi Almanyası döneminde yaşamamış, Şili darbesini görmemiş, Humeyni İranı'nı ya da Stalin Rusyasını görmemiştir (son söylenen uzun tartışmalara açıktır ama bu başka bir yazının konusu olsun), ama Roma İmparatorluğunu, Osmanlı İmparatorluğu'nu, Attila'yı, Cengiz Han'ı görmüş tanımıştır. Keltleri öldüren Anglosaksonları, Yeni Dünya'yı yıkıp kavuran İspanyolları, sömürgeci Portekizleri, Thomas More'u asan Henry'i duymuştur.

Ve bütün bunların ışığında Voltaire de tıpkı çağdaşı ya da halefleri ve selefleri gibi şiddetin, iftiranın, saygısızlığın ve eşitsizliğin ne denli ahlaksızca bir şey olduğunu dile getirip durmuştur. İnsanların birbirleriyle tartışmasının saygı sınırları çerçevesinde, ahlaksızlığı ortaya koymadan yapabildikleri ölçüde başarılı olabileceklerini savunmuştur. Savaşa, şiddete karşı çıkmıştır.

Dünya dinamikleri çerçevesinde, Voltaire'den bir süre sonra Nasyonal Sosyalistler (Nazi) Almanya'da iktidar olmuşlar, ertesinde de II. Dünya Savaşını başlatmışlardır. Savaşta hatrı sayılır seviyede insan ölmüş, katledilmiş, telef olmuştur.

Şimdi… Savaşın ertesinde Nürnberg Mahkemeleri'nin kurulup uluslararası bir yargı düzeni oluşturulup, yakalanan Nazi subaylarının yargılandığını hatırlatmakta fayda var, ne var ki biraz geriye dönüp bakmak lazım.

Adolf Hitler Şansölye olmadan evvel Almanya'nın o dönemdeki aydınları diyebileceğimiz bir grup insan Frankfurt Okulu'nu oluşturuyordu. Walter Benjamin, Erich Fromm, Theodor Adorno gibi insanlardan oluşan bu topluluk bas bas "Nazi iktidarı olursa durum faşizme gider" söylemleri yapmışlar ama buna engel olamamışlardır. Ama asla "Bakın bunlar cahil, sığır bilgisiz, siz de bunları seçerseniz cahilsiniz sığırsınız, bilgisizsiniz" dememişlerdir. Başında da dediğimiz gibi dünya dinamikleri farklı ölçülerde işlemekte, zaman, ekonomi, din ve siyasi diğer dinamikler sayesinde gelişmektedirler.

Sonucunda savaş başlamış, 4 yıl boyunca milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Bunlar olurken bazı insanlar başka yerlerden yardım almaya çalışmışlar, olayı Vatikan'a bile götürmüşlerdir. Şimdi Nazi'lere Protestan oldukları gerekçesiyle ses çıkarmayan Papalık dahi suçlanmakta. Savaş savaşla bitmiş sonuçları da insanlık için kötü olmuştur. Ama savaş halinde yaşananlar savaş bittikten sonra durdurulmuş, suçlular hukuki olarak cezalandırılmıştır. Peki Nazi askerlerine ne oldu? Bir düşüncenin peşinden giden, ona inandırılan, propagandalar sayesinde bir şeyler yapmaya zorlanmış bütün Nazi askerlerini (yani basit erleri) çöpe mi atacağız. Onlar Nürnberg'de yargılanmamışlardır.

Ve son olarak savaş dinamikleri farklı bir alanda tartışılır. Ama bu esnada söylenecek bir şey vardır. Savaş halinde iken bile savaşa karşı olmak abes bir şey değildir. (A.B.D.'nin Vietnam'dan ayrılması tüm dünyada yürütülen sivil direniş sayesinde olmuştur, dünya değişiyor)

Doğru olan, izin verdiği ölçüde tartışmak, insanların savunmalarını dinlemek, bunu takiben kendi savunmalarınızı hatta karşı stratejinizi belirlemek, yapılabiliyorsa, size yanlış geleni ona aktarmak ve eğer istiyorsanız onu saflarınıza çağırmaktır.

Bugünün dünyasında ne Nazi Almanyası dönemindeki gibi bir savaşa sürüklenecek, ne de bizler Humeyni İran'ı gibi olacağız. Buna neredeyse emin gibiyim. Ama… ama bir şeyi belirtmekte fayda var;

İster Nazi olsun, ister şeriatçı olsun kimseyi suçlayamaz, kimseyi öldüremez, kimseye şiddet (küfür de bir şiddet biçimidir) uygulayamazsınız. Onunla oturup konuşabilirsiniz, onu kanunlar çerçevesinde karşı karşıya gelebilirsiniz, eğer düşüncelerini uygulamaya çalışırsa ve bu uygulamalar sizin kanunlarınızda suçsa ona dava açabilir, yargılanmasını sağlayabilirsiniz. Ama kimseye, hem de kimseye şiddetle yaklaşamaz, istediğiniz sonucu elde edememenin verdiği sinirle ona saldıramazsınız.

Referandum öncesinde düşüncelerine saygı duyduğum, birikimimin, onların birikiminin yanına bile yaklaşamayacağını düşündüğüm birçok insan oylarının rengini belli etti. Kimi evet diyordu, kimi hayır diyordu, kimi ise boykot çağrısında bulunuyordu. Ben sonsuz saygı duyduğum bu insanlara, benimle aynı fikirde olmadıkları için "Andaval" mı diyeceğim, benim rengimden olmadığı için "Sığır" mı diyeceğim, "Bir avuç cahil, bilgisiz" mi diyeceğim. Hayır demeyeceğim. Kimse benim gibi düşünmek, benim gibi davranmak, benim için bir şeyler yapmak zorunda değil. Benim için doğru olanı yapmaları için ben de iletişimimi kullanır, kamuoyu oluşturur onlara benim doğrularımı anlatmaya çalışırım. Hem bugün bunu yapmak, 1940'larda yapmaktan daha kolay. Günlerdir deli gibi Facebook ve Twitter propagandası yapmıyor muyuz?

Bir kişiyi, Ermeni, Kürt, Rum, Laz, Çerkez olduğu gerekçesiyle suçlayamazsınız. Alevi, Sünni, Hıristiyan, Yahudi olduğu gerekçesiyle suçlayamazsınız. Bir kişiyi dindar olduğu için ya da ateist olduğu için suçlayamazsınız. Bir kişiyi başörtüsü taktığı için suçlayamaz, onu zeka geriliği ile itham edemezsiniz. Size göre yanlış olabilir ama bunu ona anlatmayı tercih etmelisiniz.

"Sanki dinliyorlar da, onlar da bize diyor, onlarla oturulup tartışılır mı?" gibi soruları sorduğunuzu duyar gibi oluyorum ama karşınızdakilerin yapamaması sizin de yapamayacağınız anlamına gelmez.

Son olarak şunu söylemek istiyorum. Yanlış anlaşılmak, kendimi ifade edememek en korktuğum şeylerden biridir. Bütün bu yazdıklarımdan benim İsevi ya da Gandici bir düşünceye sahip olduğum, "Sana tokat atılırsa öbür yanağını çevir" gibi bir zihniyetle hareket ettiğim anlaşılmasın. Ben doğru olanın son ana kadar kendinizi ifade etmek için çaba sarf etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ardından hukuki süreç başlar. Ama lütfen Anayasa Mahkemesi olmasın…

Sonuç olarak dünya uzun bir süre daha insanların ortak fikir birliğine varıp, herkesin aynı şeyleri istediği bir yer olmayacaktır. Bir süre daha haksızlıklar, eşitsizlikler, yanlışlar yaşanacaktır. Bu durum sonsuza kadar sürse sonsuza kadar savaşmaktan, şiddetten bıkmayacak mısınız?

Dünya döndüğü sürece çoğu kişi benimle aynı fikirde olamayacak, en azından ben göremeyeceğim, ama ben kimseye terbiyesizce, seviyesizce yaklaşmayacağım.

En üzüldüğüm ne biliyor musun Dawnspiper; uğruna öleceğin kişilerin sana "sen ve senin gibiler" diye başlayan cümleler kurması.

Walter Benjamin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder